Divan Edebiyatı Genel Özellikleri

     

       Türklerin 10. Yy ’da İslamiyet’i kabul etmelerinin ardından etkilendikleri Arap – Fars kültürü ve edebiyatı kendini ilk olarak tasavvufi şiirlerde gösterdi. Yusuf Has Hacip’le Kutad gu Bilig’le başlayan bu etkilenme Hoca Ahmed Yesevî, Yunus Emre, Şeyyâd Hamza gibi şairlerle devam etti. Ancak bu etkilenme daha çok İslâmiyet Öncesi Halk Edebiyatı çevresinde tekke ve dergâhlardaydı. Yani halk arasında ve Türkçe ağırlıklı ve dinî ve tasavvufî şiirlerdi.

                Selçuklu saraylarında güzide aydınlar arasında lâ-dinî(dindışı), aşk ve şarap konulu şiirler okunuyor, Farsça halâ şiir dili olarak egemenliğini sürdürüyordu. Ancak özellikle Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya sığınan Türk topluluklarıyla Türkçenin Anadolu’daki yaygınlığı ve gücü artmıştı. Saray çevresinde Farsça şiirler yazan güzide şairlerin bu gerçeği görmezden gelmesi beklenemezdi. Nitekim, III. Alaattin’in en sevdiği şairlerden olan Hoca Dehhanî aşk ve şarap konulu Türkçe gazeller yazdı. Gazeller doğal olarak Arapça – Farsça kelime ve tamlamalarla doluydu. Hayaller ve mazmunlar Arap-Fars edebiyatından alınmıştı.

                Divan Edebiyatı önce Germiyanoğlu Beyliği saray ve konaklarında yaygınlaşmış, oradan Osmanlı sarayına geçmiştir. (Halil İnalcık)

                13. yüzyılın sonlarında Hoca Dehhânî ile başlayan ve 19. Yüzyılın sonlarına kadar devam eden Arap – Fars etkisiyle Türkçe yazılan şiir ve düzyazılardan oluşan din-dışı konuları işleyen bu edebî oluşuma 20.yüzyıldan itibaren “Divan Edebiyatı” adı verilmiştir. Bu adı ilk kullananlar Ömer Seyfettin ve Ali Canib Yöntem’dir. Ayrıca bu edebî tarza “klasik edebiyat”, “Havas(seçkinler) Edebiyatı”, Yüksek Zümre Edebiyatı isimleri de verilmiştir. Bu edebiyat her ne kadar Selçuklu saraylarında doğmuş olsa bile asıl gelişimini ve yükselişini Osmanlı döneminde yaşamıştır. İçerisindeki Arapça ve Farsça unsurlara rağmen bu edebiyat özbeöz Türk edebiyatıdır. Türk aklının ve edebî zevkinin ürünüdür.

                Divan şiirini anlamak için geniş bir Arapça ve Farsça kelime hazinesine, söz sanatlarını anlama ve çözümleme yeteneğine, arûz bilgisine sahip olmak gerekiyordu. Ayrıca peygamberler tarihi ile genel tarih bilgisi de gerekliydi. Ancak böyle bir bilgi birikimine ancak üst düzeyde eğitim görenler sahip olabileceği için Divan Edebiyatı bu eğitime sahip insanların bulunduğu saray ve konak çevrelerinde, Enderun veya medreselerde oluşup gelişebiliyordu.

                Divan şairleri zaman zaman dinî ve tasavvufî şiirler de yazmışlardır. Ancak bunlar sınırlı ve daha çok bu şairlerin yaşlılık dönemlerinde yazdıkları şiirlerdir. Bu nedenle Divan Edebiyatı’nın dindışı bir edebiyat olduğu gerçeğini değiştirmez. Yani istisnalar dışında divan şiirinde aşk beşerî aşktır. Şarap da bildiğimiz şaraptır.

Bu edebiyatın belli başlı özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

  1. Dil; Arapça ve Farsça kelimelerin yoğun olarak kullanıldığı bir Türkçedir. Bu Türkçeye Osmanlıca adı verilir. Bunun sebebi şairlerin çoğu zaman Osmanlı saray çevresinden yetişmiş olmasıdır.
  2. Şiirde nazım birimi beyittir. Beyit iki mısradan oluşur. Kendi başına bir bütündür. Yani divan şiirinde beyitler arasında konu birliği aranmaz. Bentlerle kurulan nazım şekillerinde nazım birimi beyittir.
  3. Şiirde ölçü olarak aruz ölçüsü kullanılmıştır.
  4. Göz kafiyesi esas alınır. Redife önem verilmiştir. Genellikle tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
  5. Sanatta kuralcılık vardır. Serbest olmayan edebiyat ancak salon inceliklerini yansıtan asil ve kibar kelimelerle bezenmiş bir akıl, fikir, zekâ ve nükte edebiyatı olmuştur.
  6. Saraylar tarafından himaye görmüşler, desteklenmişler ve hatta sultânü’ş şu’arâ, şairü’l azâm gibi ünvanlarla ödülllendirilmişlerdir.
  7. Bu edebiyatta eski büyük şairlere benzer şiiirler söylemek ve onların şiirlerini yeni bir söyleyişle tekrarlamak geleneği kurulmuştur.(Nazire)
  8. His, hayal tarafı kuvvetli efsane ve masal kültürü zengindir. Kısas-ı enbiyadan büyük bir inanışla ders ve ibret almışlar, şiirlerinde bu kültürü işlemişlerdir.
  9. Şiirde musıkiye önem vermişler. Şiirin kelimelerle bestelenem bir müzik olduğuna inanmışlardır.
  10. Veciz bir anlatıma ulaşmaya çalışmışlar, sayfalarla anlatılacak konular bir mısrada, bir beyitte anlatılmıştır.
  11. Mazmunlar kullanılmıştır. Mesela: gül; neşenin veya sevgilinin yanağı veya sevgili ve güzelik anlamında, lale; kadeh veya ızdırap anlamında, gonca; sevgilinin dudağı, Lâ’l: Gerçekte kırmızı veya  bir tür kırmızı taş manasında olmasına rağmen divan şiirinde ağız, dudak anlamında, ok;bakış ve kirpik anlamında, yay; gamze, kaş, inci; diş, gece;saç veya sevgiliyi boğan kementler anlamında, servi;sevgilinin boyu anlamında, mah; sevgilinin yüzü anlamında, nergis; sevgilinin gözü anlamında kullanılmıştır. Bu mazmunlar kendi asıl anlamlarında değil şairin kastettiği anlamı ifade etmekte kullanılıyordu.

Ayrıca, Yusuf; güzelliği, Karun;zenginliği, Süleyman;Adaleti, Hatem; cömertliği temsil ederdi. Hemen bütün aşk maceralarının ideal kahramanları eğer kadınlarsa; Leyla, Şirin, Zeliha, Hurşid ismini alıyor, eğer erkelerse ; Mecnun, Ferhad, Yusuf oluyorlardı.

  1. Divan edebiyatında daha önce defalarca işlenmiş Leylâ vü Mecnûn, Yusuf ü Züleyha, İskendername,  Husrev-i Şirin, Cemşid ü Hurşid gibi klasik konular işlenmiştir.
  2. Divan edebiyatında İslam dini, İslâmî ilimler, tasavvuf, şark,islâm mitolojisi gibi dini-felsefî müşterek bir kültür işlenmiştir.
  3. Şairler şiirlerinde asıl adlarını değil mahlaslarının kullanırlar. Şöhret olan isimleri de onların mahlaslarıdır.
  4. Şairler şiirlerinde    sosyal konulara çok az yer vermişlerdi. Münacaat(Tanrı’ya Övgü naat(Peygambere övgü), Medhiyye-Kaside(İleri gelen bir kişiyi övme), hicviyye, mersiyye, aşk, şarap, tasavvuf konuları işlenir.
  5. Konular soyuttur.

Test Çöz