Güzel Sanatlar içinde Edebiyatın Yeri

 
GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ
A. BİLİM
  •        İnsan, var olduğu günden bu yana, bir yandan evrende olup bitenleri anlama, tanıma, onun sırlarını çözme; öte yandan doğayı kontrol altına alarak daha rahat ve güvenli bir yaşam sürdürme isteği duymuştur. Bu istek doğ­rultusunda sürdürülen sistemli çabalar sonucu bilim oluşmuştur.
  •        Bilim, teknolojik uygulamalarıyla hem yaşam koşullarımızı değiştirmekte hem de düşünmemizi biçimlendirerek dünya görüşümüzü etkilemektedir. Gerek bireylerin gerekse toplumların yaşantılarını önemli ölçüde etkileyen bilim, aynı zamanda toplumsal gelişme ve çağdaşlaşmanın temel ölçütü olarak kabul edilmektedir.
Bilim Nedir?
  •        Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yarar­lanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgiye "bilim" denir (TDK, Türkçe Sözlük). Bu tanımın dışında bilim, bilim adamları tarafından farklı şekillerde de tanımlanmıştır. Bu tanımlardan bazıları şunlardır: "Nesnel sağlamlığı olan bilgiler bütünüdür.", "Neden - sonuç ilişkilerinin ifade edildiği sistematik bilgiler birikimi­dir.", "İnsanoğlunun biriktirdiği kaydedilmiş sistematik bilgidir.", "Kanıtlanmış ve sistemli hâle getirilmiş bilgiler­dir."
  •        Bilimle ilgili ortak ve tek bir tanımın yapılamayışında; bilimin hızla gelişen, çok yönlü ve devingen bir etkinlik oluşu önemli rol oynamıştır. Bu tanımların ortak yönleri düşünüldüğünde bilim, "geçerliği kanıtlanmış sistem­li bilgiler bütünü" olarak tanımlanmaktadır.

Bilimin Genel Özellikleri 
1. Bilim olgusaldır. Çünkü doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak gözlenebilen olguları ve olayları konu edinir. Örneğin maddenin hal değiştirdiğinde kütlesinin sabit kalması olgusal bir durumdur. Bu durum maddenin hal değiştirdiği her tepkimede gözlemlenebilir.
2. Bilim mantıksaldır. Çünkü ulaşılan sonuçlar her türlü çelişkiden uzak olup birbirleriyle tutarlıdır. Bilim mantıksal düşünme sürecinde "tümevarım" ve "tümdengelim" yaklaşımlarından yararlanır.
3. Bilim objektiftir. Ancak bilimdeki objektifliği, mutlak anlamda değil, sınırlı ve özel anlamda bir objektiflik olarak algılamak gerekir. Bu da, bilimsel nitelik taşıyan her sonucun, belli kişi ya da grupların tekelinde değil, kamunun soruşturmasına açık ve elverişli olacak bir biçimde ifade edilmesi demektir.
4. Bilim eleştiricidir. Bilim ne denli akla yatkın görünürse görünsün, ileri sürülen her iddia karşısında eleştirici yaklaşımdan vazgeçmez. Bilimdeki her kuram ya da görüş, olgular tarafından desteklendiği sürece "doğru" kabul edilir. Yeni olguları açıklama gücü gösteremeyen ya da bazı gözlem verilerinin doğrulamadığı bir kuram, daha önceki statüsüne bakılmaksızın eleştirilir.
5. Bilim genelleyicidir. Bilim tek tek olgularla değil olgu türleri ile ilgilenir. Elde edilen sonuçlar genel olarak ifade edilir. Örneğin yerin çekim gücünün olması, tek tek olguları değil kapsamı sınırsız olgu sınıflarına ilişkin özellikleri ifade eder.
6. Bilim seçicidir. Bilim evrendeki olup biten bütün olguları değil, önemli gördüğü olguları konu edinir.
7. Bilim birikimli bir süreçtir. Yeni bilgiler daha önceki bilgiler üzerine inşa edilir. Bu durum bilimde devamlılığı ve gelişmeyi sağlar.
8. Bilim evrenseldir. Bilim adamı yaptığı deney, gözlem ve elde ettiği bulguları, diğer meslektaşları tarafından doğruluğunun kontrol edilebilmesi ya da araştırmanın aynen veya kısmen tekrarlanabilmesi düşüncesiyle açık seçik raporlaştırır.

B. GÜZEL SANATLAR

  •        Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda orta­ya çıkan üstün yaratıcığa sanat denir.
  •        İnsan; tarih boyunca diğer canlılardan farklı olarak güzeli, doğruyu, iyiyi, yararlıyı aramış, bulmuş ve paylaş­mıştır. İnsan, bu eylemini farklı yollarla gerçekleştirmiştir.
  •        İnsan etkinliklerinin temelinde bilim ve güzel sanatlar vardır. İnsan; bilimi, deneysel yöntemlerden yararlana­rak doğruyu, iyiyi, yararlıyı bulmak için kullanmıştır. Güzel sanatların ve edebiyatın amacı ise güzellik yarat­mak olmuştur.
  •        Sanatçı, bilim adamından farklı olarak nesnel gerçekliklere, değişmez yasalara ulaşmayı hedef olarak seçmemiştir. İlgi alanına giren her şeyi, hayal gücünden de yararlanarak güzel biçimler oluşturacak şekilde yeni­den yorumlamayı amaçlamıştır.
  •        Güzel sanatların amacı bilimden farklıdır. Sanatın amacı öğretmek, bilgi vermek değildir. Sanat; hisset­tirir, sezdirir, çağrıştırır. Bu özellikten de anlaşılacağı gibi sanat, bilimsel ve nesnel özellik taşımaz; sa­nat bireysel ve biriciktir.
  •        Sanat; kişinin içinde bulunduğu döneme, kültür birikimine, görüşüne göre değişir. Bütün bu özellikler aslında sanatın tam bir tanımının yapılamayacağını gösterir.
  • Sanat; insanın "varlık şartlarından biridir, insanın olduğu her yerde güzel sanat etkinliği de olmuştur. Bu süreç içerisinde sanat tamamlanmamış ve kalıplaşmamıştır. Bu durumda sanat; her an değişen, genişleyen bir insan etkinliğidir.

C. GÜZEL SANATLARIN SINIFLANDIRILMASI
       Güzel sanatları birbirinden ayıran temel fark bu sanatların kullandıkları malzemelerdir. Malzeme değiştikçe, sanatın değişik adlara ayrılması mümkün olabiliyor. Ancak, sanatı sınıflandırırken sadece malzeme yönüyle sınıflandırma yapmak çok da doğru değildir. Malzemenin yanı sıra, ifade ediş biçimi veya da­ha kapsamlı bir söyleyişle özgünlük, bu sınıflandırmada önemli bir etkendir. Söz gelimi bir ressam da boyayı kullanır, bir boyacı ustası da. Fakat ressamın, boyayı kullanma şekli ile boyacınınki aynı değildir. Ressam, bi­çimlendirmesini alışılmışın dışında, yeni ve yaratıcı bir biçimde yaparken boyacı; alışılmış, bilinen veya tekrar edilen bir şekilde boyayı kullanır. Bu bakımdan sanat genel olarak önce iki gruba ayrılır:
A)   Endüstriyel Sanatlar (Zanaat)
  • İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve us­talık gerektiren işlere denir.
  • Tanımdan da anlaşılacağı gibi zanaatçı, maddeyi yarar sağlamak, bir ihtiyacı gidermek için işler. Sanatçının amacı ise güzellik yaratmaktır.
  • Mücevher işçiliği, ayakkabıcılık, marangozluk, dokumacılık vb. zanaattır.

B)   Güzel sanatlar

  • Sanat eserleri biriciktir. Bütün özellikleriyle diğer eserlerden ayrılır.

  • Sanatçının amacı faydalı olmak, bir ihtiyacı karşılamak ya da bilim adamının yaptığı gibi evrende olup bitenle­ri anlamak, tanımak, onun sırlarını çözmek, doğayı kontrol altına alarak insanların daha rahat ve güvenli bir ya­şam sürdürmelerini sağlamak değildir.

  • Sanatçının yorumunu taşır ve özneldir.

  • Etkileyicidir, kişinin hayatını  duygu ve düşünce dünyasını değiştirir.

  • Asıl amacı güzeli yaratmaktır.

  • Özgündür ve her biri farklı özellikler barındırır.

  • Evrenseldir, kişinin kilometreleri aşmasını sağlar

  • İçinde yaşadığı toplumun ve çağın özelliklerini yansıtır

Güzel Sanatların Sınıflandırılması

A. İşitsel (Fonetik) Sanatlar: Kulağa hitap eden sanat türüdür. Müzik ve edebiyat bu grup içinde yer alır. Müziğin malzemesi ses ve nota edebiyatın ise dil dolayısıyla sözcüktür Yani işitsel sanatlar sese ve söze biçim verir.

B. Görsel (Plastik) Sanatlar: Göze hitap eden sanat türüdür. Mimari heykel, resim, hat, minyatür bu sanat grubuna girer.
       Görsel sanatlar, maddeye biçim verir.
       Plastik sanatlar belirti bir eğitim ve ustalık gerektirmektedir. Plastik sanatlar zamanla zanaatı doğurmuştur.

Dramatik (Ritmik) Sanatlar: Hem görsel hem de işitsel sanatlardır. Tiyatro, danSj sinemaj bale> opera bu gruba girmektedir.

Dramatik sanatlar harekete biçim verir.

          Fonetik ve plastik sanatlarda kullanılan malzemenin karışımıyla oluşan sanatlar da bulunmaktadır. Örneğin tiyatro, edebiyattan; dans, müzikten ayrı ele alınamaz. Bu şekilde oluşana sanatlara karma sanatlar da denilmektedir.   Fonetik sanatların dalı olan edebiyat; duygu, düşünce, hayal ya da olayların dil vasıtasıyla sözlü veya yazılı olarak aktarılması sanatıdır. Edebiyatın asıl malzemesi dildir. Dilin estetik ve özgün bir biçimde kullanılması edebiyatı ortaya çıkarmıştır
 
EDEBİYATIN BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
  • Edebiyatın konusu insandır, dolayısıyla edebiyatın, insanı konu alan diğer bilim dallarıyla da ilişkisi vardır. Diğer bilimlerde olduğu gibi edebiyat da dış dünyada var olan nesnelerden, objelerden yararlanır; insanlığın her türlü birikimini malzeme olarak kullanır. Bu bağlamda edebiyatı bilimden ayıran, kullandığı yöntemdir. Edebiyat olaylara ve nesnelere "güzellik" penceresinden bakar.
  • Edebiyat; kurmaca dünyasını yaratırken sosyoloji, psikoloji, felsefe, tarih vb. bilimlerden yararlanır.
  • Bilimlerden yararlanması, edebî eserin, bilimsel bir yapıt olduğunu göstermez.
  • Diğer bilimlerden yararlanılmadan insan gerçeği çok yönlü olarak ele alınamaz. Buna göre edebiyat şu bilimlerden yararlanır:
A) Edebiyat - Tarih İlişkisi
  • Tarih; toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilimdir.
  • Bir edebiyatçının hangi türde yazarsa yazsın tarihi bilmesi, tarihî gerçeklerden haberdar olması gerekir. Tarihî romanlarda, epik şiirlerde vb. bu özellikler kullanılacaktır.
B) Edebiyat - Sosyoloji İlişkisi
  • Sosyoloji, toplum bilimi demektir. Edebî eserler de belli sosyal çevrelerde ortaya çıkar. Sosyal çevrenin ve geleneğin özellikleri edebî metinlerde belli oranda dile getirilir.
  • Edebî metnin oluştuğu sosyolojik ortamın bilinmesi; edebî metinlerdeki bazı ifade, olay ve görünüşlerin anlaşılmasına yardım eder.
C)   Edebiyat. Psikoloji İlişkisi
  • Ruh bilimini; bir grubu, bir bireyi belirleyen hareket etme, düşünme, duygulanma biçimlerinin bütünü olarak tanımlarız.
  • Edebî metni oluşturan kişinin de edebî metinlerdeki kahramanların da psikolojisi vardır. Bu psikolojik durumlara dikkat edilmeden edebî eser tam olarak anlaşılamaz.
  • Herhangi bir edebiyat ürününde; kişilerin kişiliklerini belirleyen duyuş, düşünüş, davranış biçimleri ve ruhsal çözümlemeler psikolojiden yararlanılarak oluşturulur.
Ç)    Edebiyat - Felsefe İlişkisi
  • Felsefe, bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünüdür. Felsefe, dünya görüşünün dile getirilmesidir.
  • Her edebî metnin arkasında bir düşüncenin, dünya görüşünün bulunması doğaldır. Edebî metnin bir felsefesi bulunmazsa eser bir yönüyle eksik kalacak ve eserde bütünlük oluşturulamayacaktır.
NOT      
Bir hikâye, tiyatro, ya da romanda; bilimsel buluşlara, yeniliklere, felsefî düşüncelere yer veren bölümler bulunabilir. Bu bölümlerin bulunması, edebî metinlerin; bilimsel buluşları, yenilikleri, icatları anlatmak, felsefe yapmak amacıyla yazıldığı anlamına gelmez. Edebiyat, bu gerçekleri kendine özgü yöntemlerle yorumlayarak kurmaca bir dünya oluşturur.
  •  İşitsel(fonetik) sanatların bir dalı olan edebiyat; olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilerek etkili bir şekilde anlatılmasıdır.
  • Tanımdan da anlaşılacağı gibi edebiyatı güzel sanatların diğer dallarından ayıran; kullandığı malzeme, yani dildir.
DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ
İnsanlar için yürümek, koşmak, oturmak; kalkmak ne kadar doğalsa, birbirleri ile iletişim kurmak da o kadar doğaldır. İnsanlar arasındaki iletişimi kurmada kullanılan en temel araç dildir. Bütün insanlar en az bir dil bilirler ve etrafındakilerle bu dili kullanarak anlaşırlar. Kısaca dil, insanların duygu ve düşüncelerini karşılıklı olarak aktarmak için kullandıkları bir iletişim aracıdır. Diğer bir deyişle bir toplumu meydana getiren insanlar arasındaki anlaşmayı sağlayan gizli bir anlaşma sistemidir.
Dil bir sistemdir ve bu sistemde yer alan ögelerini bireylerin istek ve amaçlarına göre bireysel biçimde kullanılmaktadır.
Dilin tanımı yapılırken en çok kullanılan ifadelerden birisi de dilin geçmişten günümüze bir kültür taşıyıcısı olduğudur.
Peki kültür nedir ve dil ile kültür arasında nasıl bir ilişki vardır?
Kültür
Bir milletin veya bir topluluğun tarihi süreç içinde meydana getirdiği maddi ve manevi ortak değerlerin hepsi kültür olarak tanımlanmaktadır. Maddi değerlere yaşanılan mekânları kullanılan eşya ve araçlar, yeme ve içme, giyim ve kuşam; manevi değerlere ise dil], din, gelenek görenek,  örf ve âdetler örnek gösterilebilir. Bütün bu değerler incelendiğinde her milletin kültürünün farklı olduğu ve o millete ait olduğu görülmektedir. Milli kültür olarak adlandırdığımız her şey dilin içinde gizlidir.
Bir milleti millet yapan maddi ve manevi değerlerin bütünü olan kültürün en önemli unsuru tartışmasız dildir. Bir milletin kültür değerlerini geçmişten geleceğe yazı veya sözle aktaran, o milleti ayakta tutan varlığını sağlayan ve devam ettiren de dildir.
KÜLTÜRÜN UNSURLARI
  • Dil: Kültürün temel unsurudur. Kültür, dil sayesinde aktarılır ve yayılır.
  • Din: Milletlerin inanışları kültürlerine büyük ölçüde yön verir.
  • Gelenek ve Görenek: Yazılı olmayan kurallar sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılır.
  • Sanat: Sanatçının duygu ve düşünceleri, dönemin zihniyeti kültür olarak aktarılır.
  • Dünya görüşü: Bir milletin geneline hâkim olan hayat felsefesi diğer kültür unsurlarıyla şekillenir.
  • Tarih: Millet, tarihinden beslenir, tarihine bakarak geleceğini belirler.
Dilin Kullanım Farklılığı
Gündelik hayatta kullanılan dil (ifade) ile metinlerde kullanılan dil arasında farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin bilimde ve bilimsel yazılarda terimler kullanılırken, felsefede kavramlar, sanatta ise imgeler kullanılmaktadır.
İletişimde dilin farklı işlevleri şöyledir:
  • İleti ön plandaysa göndergesel işlevde
  • Alıcının uyarılması amaçlanmışsa alıcıyı harekete geçirme işlevinde
  • Dilin kendi kurallarını anlatmak içinse dil ötesi işlevde
  • Alıcıda coşku uyandırmak amaçlanmışsa şiirsel işlevde
  • Birtakım duygu ve heyecanları anlatmak içinse heyecana bağlı işlevde
  • Alıcının söylenenleri anlayıp anlamadığını görmek amaçlanmışsa kanalı kontrol işlevinde kullanılmıştır.
METİN
Bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimeler bütününe "metin" denilmektedir. (TDK, Türkçe Sözlük) Metin, sözcüklerin cümleyi cümlelerin paragrafı ve paragrafların bir araya gelmesiyle oluşan bir örgü sistemidir. Sözcükten cümleler ve paragraflar bir metni oluştururken tesadüfen bir araya gelmezler. Bu sistemin temelinde mantıksal ve anlamsal bir oluşum sırası bulunmaktadır.
Sözcük cümle ve paragraflar topluluğunun bir metin olabilmesi için iki temel ölçüt vardır: Bağlaşıklık ve bağdaşıklık.
Bağlaşıklık: Metinde kullanılan dilin uyumlu olması diğer bir ifadeyle metni oluşturan cümlelerin dil bilgisi kurallarına uygun olmasıdır. Tümleç eksikliği] özne- yüklem uyuşmazlığı gibi kusurlar bağlaşıklık ilkesine uymadığını ve metnin bağlaşıklık il-kesine ters düştüğünü göstermektedir.
Bağdaşıktık: Metni oluşturan sözcük ya da cümleler dizisinin anlam bakımından tutarlı ve uyumlu olmasıdır Gereksiz ya da yanlış sözcük kullanımı bağdaşıklık ilkesine uyulmadığını göstermektedir
Bağlam: Sözcük, söz öbeği ya da cümle düzeyindeki birimlerin kullanıldıkları yere göre farklı anlam kazanmalarına bağlam denir.
Metinleri Gruplandırma
Metinler manzum ve mensur olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Dizelerden (mısralardan) oluşan yazı biçimine “manzum”, nesir yani düzyazıdan oluşan yazı biçimine ise “mensur" denir.  Ayrıca metinler gerçeklikle ilişkileri; yazılış amaçları ve işlevleri bakımından "sanatsal metinler” ve "öğretici metinler" olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Öğretici Metinler: Sözcüklerin gerçek anlamlarından faydalanıldığı, açıklamaya, bilgi vermeye ya da herhangi bir şeyi anlatmaya dayalı metinlerdir.
2- Sanatsal Metinler: İmge ve söz sanatlarının da yardımıyla sezdirme, belirli bir duygu uyandırma amacı taşıyan metinlerdir.
Edebi Metin
a. Öğretici değildir, bir sanat etkinliğidir ve asıl amacı güzelliktir.
b. Yazıldığı dönemin özellikleriniden ve gerçeklerinden yararlanarak kurmaca bir yapı ortaya koyar.
c. Edebi metinlerde bir gerçek olduğu gibi aktarılmaz, yazarın duygu, düşünce ve hayal gücüne göre farklı biçimlerde aktarılır.
d. Edebi metinlerde ele alınan kişi ya da olay yalnızca o zaman özgü değildir. 
e. Edebi metinlerde bir "yapı" yani metnin iskeleti çevresinde oluşur. Belirli bir teması vardır. 
f. Edebi metinlerde dilin sanatsal (şiirsel) işlevi kullanılır.
g. Sözcüklerin yan anlamları, çağrışımları ve duygu değerlerinden faydalanılır.
h. Edebi metinler onu okuyana göre farklı anlamlar kazanabildiği gibi her okunduğunda da aynı kişide farklı anlamlar uyandırabilir.
  
       3765 km2 alanı ile Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölü, oluşum açısından tektonik ve volkanik bir set gölüdür. Deniz seviyesinden yüksekliği 1700 metredir, derinliği 100 metreyi aşmaktadır. Van Gölü üzerinde Tatvan- Van arasında feribot seferleri yapılmaktadır. Göçmen kuşların önemli yaşam alanlarından olan sodali Van Gō- lü'nde inci kefali olarak bilinen bir balık türü de yaşamaktadır.
        Turna katarları geçiyordu gölün üstünden, gölgeleri maviye dönüşerek. Van Gölü, günün her anında bir renk cümbüşünde yunup arınıyordu. Bir bakmışsın, göl bir anda som turuncuya kesmiş. Bir bakmışsın, gölün ucun- dan bir mor şimşeği girmiş, bütün gölü som mora boyayarak öteki ucundan çıkmış, ak köpüklü dalgalarla bütün gölü süsleyerek.
 
 
 

 

Test Çöz