Milli Edebiyat Dönemi Tiyatrosu

   

Milli Edebiyat Dönemi Tiyatrosu

             1884 yılında Gedikpaşa tiyatrosunun Ahmet Midhat'ın "Çekez Özdenler" oyununu sahnlemesi bahanesiyle II. Abdülhamüt tarafından yıktırılmasıyla Tanzimatla birlikte büyük bir hevesle gelişme gösteren Türk tiyatrosu II. Meşrutiyet'e değin sürecek 24 yıllık bir  gerileme dönemi içine girdi.

       1908 den sonra Türk sahne hayatında yeniden başlamış olan çalışmalar Millî Edebiyat devrinde de devam etmiş ve tiyatroyu milli edebiyat ilkeleri doğrultusunda daha ciddî bir şekilde organize etmek üzere, özel teşebbüsün malı olan tiyatroların yanı başında resmî tiyatroların kurulması için de harekete geçilmiştir. İstanbul Belediyesi başkanlarından Operatör Cemil Paşa'nın İstanbul'da resmî bir tiyatro kurmak için giriştiği teşebbüs üzerine, tanınmış Fransız aktörü ve o zamanlar Paris'teki Odeon Tiyatrosu müdürü Pierre Antoine (Piyer Antuan) İstanbul'a dâvet edilerek (1914) gerekli hazırlıklar hızla tamamlanmış ve Dârülbedâyi'-i Osmânî adı ile, Türkiye'de ilk resmî şehir tiyatrosu kurulmuştur.

       Modern bir tiyatronun bütün kuruluşuna sahip bulunduğu -1915 de yayımlanan- tüzüğünden de anlaşılan bu Dârülbedâyi’ye, başlangıçta, aktörlüğü meslek edinecek sanatçıları yetiştirmek için aynı zamanda bir okul hüviyeti verilmesi de düşünülmüş ve, müzikli tiyatro eserlerinin oynanması, (gelecekteki Türk operasının temelini kurmak maksadı ile) kurumda tiyatro bölümünden başka bir de müzik bölümü bulunması ve her iki kolda öğretim yapılması yerinde görülmüştü. Bu gayeye uygun olarak gerekli öğretmen kadroları seçilmiş, Antuan Dârülbedâyi’nin genel müdürlüğüne getirilmiş ve yapılan ciddî bir imtihanla ilk öğrenciler de seçilmiştir. Fakat bu sırada I. Dünya Savaşı'nın başlaması ve Fransa'nın Türkiye'ye savaş açması üzerine Antuan geriye dönmek zorunda kalmıştır. Buna rağmen, Dârülbedâyi çalışmağa başlamıştır. Ancak, Türkiye'nin de savaşa girmesi ile gerek maddî bakımdan ve gerekse bir kısım öğretmen ve öğrencilerin askere alınmaları bakımından baş gösteren çeşitli güçlükler karşısında, Dârülbedâyi beklenilen hızla gelişmek imkânlarını bulamamıştır.

      Bu sebeple Dârülbedâyi', perdesini ancak 20 ocak 1916 da açarak, ilk temsilini Hüseyin Suad'ın Çürük Temel adaptasyonu ile verebilmiş ve bunu Hâlid Fahri'nin “Baykuş” adlı eseri izlemiştir. Darülbedayi'nin oynadığı ilk yerli telif eser olan Baykuş, yazarı Halit Fahri'ye telif gelirinden ayrı olarak Darülbedayi İdare Heyeti tarafından verilen 1000 krş. mükâfat, başrol oyuncusu Muhsin Ertuğrul'a da maaşına 2 lira zam kazandırır. Ertuğrul üç ay sonra piyesten ayrılır ve kendi çevirisi olan Uçurum piyesini sahneye koyar. Darülbedayi'ye oyuncu olmak için giren ama yazarlıkta daha başarılı olan Halit Fahri Ozansoy ise öğretmenlik yapmak üzere Muğla'ya gider. Baykuş piyesi ise otuz sene sonra H.Kemal Gürmen tarafından tekrar İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir.Savaşın gün geçtikçe artan sıkıntıları içinde Dârülbedâyi' de güç durumlara düşmüş, fakat -aralıklı da olsa- çalışmalarını sürdürebilmiş ve Cumhuriyet'in ilânından sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun kuruluşuna (1926) kadar varlığını kendi imkânları ile korumuştur.

        Tüzüğünün ilk maddesinde "te'lîf piyesler yazılmasını teşvik maksadı ile, Türk tiyatro edebiyatına da hizmet edeceği" belirtilen Dârülbedâyi', gerçekten, Türk tiyatro yazarları için ciddî bir teşvîk 

kaynağı olmuştur. Bu devirde de daha çok şiir, roman ve hikâyeye rağbet gösteren genç Türk yazarları, ancak 1915 den sonra piyes yazmağa başladılar. Halkın tiyatroya ilgisini arttırmak için ilk zamanlar repertuarında hafif Fransız komedilerine yer veren Dârülbedâyi'in tesirinde kalmış olan bu genç yazarların piyeslerinin mühim bir kısmı hafif komediler ve vodvillerdir. Bir kısmı da, yazarlarının şâir olmasısebebiyle, manzûm dramlar hâlindedir. Böylece, o zamana kadar daha çok Abdülhak Hâ- mid'in temsil ettiği, "manzûm dram" geleneğine yeniden dönülmüş oluyordu. Uzun ve sağlam bir geçmişe sahip bulunmadığı için bu devirde de teknik bakımdan yine mükemmelliğe erişememiş olan tiyatro eserlerinin en başarılı yönü, dil ve üslûbun doğallığında varılan noktadır. Musahipzade Celal, Aka Gündüz, Reşat Nuri Güntekin, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halide Edip Adıvar ve Raif Necdet akımın başlıca oyun yazarlarıdır. Bu devirde yalnız tiyatro ile uğraşan iki yazardan birisi İbnür-refik Ahmed Nûri, ötekisi de Müsâhibzâde Celâl'dir.

Test Çöz