Paul Verlaine

Paul Verlaine (1844-1896)

        Fransız empresyonist şair. Metz'de doğdu. Paris'te öldü. XIX. yüzyıl -Fransız şiirinin en dikkate değer şairlerinden biridir. Şiire, o güne kadar rastlanmayan bir musiki getirmiştir. Yirmi yaşına kadar, bir subay

 olan babasının disiplinli hayat anlayışı içinde yaşadı. Liseyi bitirdikten sonra belediyeye memur oldu. Çok çirkin bir insan 0lmasına rağmen sevdi, sevildi ve evlendi. Fakat evlilikte aradığı mutluluğu bulamadı.  Avare, hür bir yaradılışa sahipti; başıboş yaşamaktan hoşlanıyordu. İç­kiye çok düşkündü: 1871 de. Rimbaud Verlaine, karısını, işini bıraktı; genç dostu ile İngiltere’ye gitti.Bir kaç ay sonra ayrıldılar; bu se­fer tek başına Belçika'ya geçti .Rimbaud'yu yanına ça­ğırmaktan kendini alamadı. Geçimsizlik, ihtiras Ver­laine'i çılgına döndürüyordu. Bir gün sokak ortasında dostunun üzerine tabancasını boşalttı. İki yıl hapse mahkûm olduktan sonra, bir müddet Fransa ve İngiltere’de öğretmenlik yaptı. Annesinden kalan para ile bir çiftlik aldı; fakat düzenli hayatta bir türlü tutu­namadı. Kendini tekrar Paris sokaklarında, meyhane­lerde buldu. Hayatının son on yılını, hayranlarının al­kışları arasında, fakat büyük bir sefalet içinde geçir­di.
 

 

 

 

En ünlü eserleri:
Zuhal Şi­irleri, (1866);  
Aşıkların Bayramı,( 1869);
 Güzel Şarkı, (1870);  
Şiir Sanatı, (1873);    
Sözsüz Romanlar, (Empresyonist şiirleri-1874)

Şiirlerinden Örnekler:

 

Hatıralar ne istersiniz benden? .. Sonbahar …
Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar

Güneşten ölgün ve soluk bir ışık vurmada

İçinde poyrazlar esen sararmış ormana.

 

Yapayalnızdık, yürüyorduk, türlü hülyalarda,
Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgarda.
Çevirip güzel gözlerini bana: «Hangisi?

"En güzel günün» diye sordu o billur sesi.

 

Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin
Hafif bir gülümseyiş cevap verdi sesine
Öptüm ellerini, ibadet edercesine.

 

- Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır!
Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır!

Sevilen dudaklardan çıkan ilk “Evet”lerin! "

 

 ŞİİR SANATI

Musiki, her şeyden önce musiki;
Onun için tekli mısradan şaşma,
Kıvrak olur, erir havada sanki,
Ağır aksak söyleyişe yanaşma.

 

Kelime seçerken de meydan senin;
Bile bile bir nebze aldanmalı.

Dumanlısı güzeldir türkülerin;
Öyle hem seçik olsun, hem kapalı.
 

Güzel gözler tül altında görünsün
Gün ışığı titremeli şiirinde.

Ak yıldızlar maviliğe bürünsün
Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde .

 

Ara-rengin peşindeyiz çünkü biz;

Rengin değil ara rengin sadece.

Ancak öyle sarmaş dolaş ederiz

Kavalı boruyla, hayali düşle.

 

Nükte belasından kurtulmaya bak;

Acı zeka, sulu gülüş neyine?

İşe karıştı mı bu cins sarımsak

Maviliğin yaş dolar gözlerine.

 

Tut belagati boğazından sustur;

El vurmuşken bir zahmete daha gir;

Kafiyenin ağzına da bir gem vur

Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?

 

Nedir bu kafiyeden çektiğimiz!

Hangi sağır çocuk, ya deli zenci

Sarmış başımıza bu meymenetsiz,

Kof sesler çıkaran sahte inciyi?

 

Hep musiki, biraz daha musiki

Havalanan birşey' olmalı mısra

Bir deli gönülden kalkıp gitmeli

Başka göklere, başka sevdalara.

 

Dağıtıp tozu sabah rüzgarına
Mısraların alsın başını gitsin

Kekik, nane kokaraktan dört yana ...

                Üst tarafı edebiyat bu işin.