Roman
Roman; yaşanmış ya da yaşanması mümkün olay veya durumların kişi, yer ve zamana bağlı olarak okuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı uzun edebî türdür. Romanda birbiriyle bağlantılı olaylar bir tema etrafında bir araya gelir. Romandaki gerçeklik kurmaca gerçekliktir. Roman, yazıldığı dönemin zihniyetini yansıtır. Romanda serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur.
Roman türünün ilk örneği, İspanyol yazar Cervantes’in (Servantes) XVII. yüzyılın başlarında yayımlanan Don Quijote (Don Kişot) adlı eseridir. Türk edebiyatına roman Tanzimat’la girmiştir. Türün ilk örnekleri çeviri eserlerdir. İlk çeviri roman, Yusuf Kâmil Paşa’nın Fransız yazar Fénelon’dan (Fenelon) 1859 yılında çevirdiği Télémaque’tır (Telemak). İlk yerli roman, Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir. Türk romanı, teknik açıdan Serveti Fünûn Dönemi’nde güçlenmiş; Halit Ziya Uşaklıgil, roman türünün Batılı anlamdaki ilk örneklerini vermiştir. Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi’nde roman türünde başarılı örnekler verilmiştir.
İspanyol yazar Cervantes’in (Servantes, 1547-1616) Don Quijote (Don Kişot) adlı eseri, roman türünün başarılı ilk örneği kabul edilir. Fransız edebiyatında Victor Hugo’nun (Viktor Hügo) Sefiller, Notre Dame’ın (Notr Dam) Kamburu; Balzac’ın (Balzak) Vadideki Zambak, Goriot (Goryo) Baba; Flaubert’in (Flober) Madam Bovary (Madam Bovari), Stendhal’ın (Stendal) Kırmızı ve Siyah, Zola’nın (Zola) Nana (Nana); Alman edebiyatında Goethe’nin (Göte) Genç Werther’in (Vertha) Acıları, Thomas Mann’ın (Tomas Man, 1875-1955) Buddenbrook (Budenbrok) Ailesi; İngiliz edebiyatında Charles Dickens’ın (Çarlz Dikınz, 1812-1870) İki Şehrin Hikâyesi, Oliver Twist (Olivır Tivist, 1812-1870); Daniel Defoe’nun (Denyıl Difo) Robinson Crusoe (Rabinsın Kruzo); Rus edebiyatında Dostoyevski’nin Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler; Tolstoy’un Anna Karenina, Savaş ve Barış; Gogol’un Ölü Canlar; Gorki’nin Ana, Benim Üniversitelerim; Turgenyev’in (1818-1883) Babalar ve Oğullar; Amerikan edebiyatında Jack London’ın (Cek Landın) Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş; John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri; Ernest Hemingway’in (Örnıst Hemingvey) Yaşlı Adam ve Deniz, Çanlar Kimin İçin Çalıyor; Kırgız Edebiyatında Cengiz Aytmatov’un (1928-2008) Gün Olur Asra Bedel, Beyaz Gemi adlı eserleri dünya edebiyatında roman türünün tanınmış örneklerindendir.
Roman Tür ve Romantizm
XIX. yüzyıl, Avrupa’nın sanayileşmeye başladığı bir dönemdir. Bu sanayileşmeyle birlikte toplumun sosyal, siyasi, kültürel yaşamında da hızlı bir değişim başlamıştır. Özgürlük, eşitlik, milliyetçilik, vatan gibi kavramlar özellikle Fransız İhtilali’nin sonuçlarına bağlı olarak ön plana çıkmıştır.
Sanatçılar da eserlerinde bu kavramları yansıtmaya çalışırken hep bir arayış içerisinde olmuşlar vetoplumda beliren eğilimlere göre edebî anlayışlarını oluşturmuşlardır. Bu anlayışlar doğrultusunda bazı edebî akımlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu akımlardan birisi Victor Hugo’nun, Cromwell adlı oyununda ilkelerini ortaya koyduğu romantizm akımıdır.
Romantizm, XIX. yüzyılın başından ortalarına kadarki dönemde hemen hemen bütün Avrupa’da hâkim olan sanat/edebiyat akımıdır. Akıl ve sağduyuyu önemseyen klasisizm akımına bir tepki olarak çıkan romantizm; tarihî, dinî ve millî değer ve duyguların, tabiata yönelişin, kişisel yorumların, abartılı duyguların, ideallerin hâkim olduğu bir akımdır. Bu akımın etkisiyle yazılan romanlarda yazar, akıl ve sağduyu yerine duygu ve hayali tercih eder. Eserlerde kötümserlik, hüzün ve melankoli ön plandadır. Kahramanlar, ayırıcı özelliklere sahip sosyal toplulukların temsilcisi olan genel tipler değil bireysel özellikleriyle var olan karakterlerdir.
Romantizmin belirgin özelliklerinden biri de uzaklara kaçıştır. Bu anlayışla oluşturulan eserlerde var olan ve içinde yaşanılan olumsuz durumlardan hayalî mekânlara, tarihin derinliklerine, egzotik ülkelere ve tabiata yönelme söz konusudur. Tarihin parlak ve güzel çağlarına dönüş; içinde bulunulan anın, şimdinin sıkıcılığından kaçma vasıtasıdır. İçinde bulunduğu ortamdan sürekli kaçma hâli, romantik sanatçıların hayatı ve olayları bir zıtlık içinde (beden-ruh, ideal-gerçek, hürriyet-esaret, hayat- ölüm vb.) algılamasına sebep olur. Yazar, ilgi çekici ve olağanüstü olaylara yer verir. Olayların abartılı ve sürükleyici olmasına dikkat eder. Romantizmde yazar, olay ve kişilere öznel bir biçimde müdahale eder. Okuyucuyu dilediği gibi yönlendirir ve sürükler, roman kişilerine karşı tarafsız değildir.
Romantizm anlayışıyla yazılan eserlerde seçkin ve kurallı bir üslup yerine kurallara pek aldırmayan, renkli bir üslup vardır. Romantizmde yer alan tasvirler genellikle öznel niteliktedir. Yazar o anki ruhsal durumu nasılsa tabiatı ve dış dünyayı ona göre algılar. Tasvirler, bir bakıma yazarın ruhsal durumunu yansıtan bir araçtır.
Johann Wolfgang Goethe (Yohen Volfgang Göte), François Rene de Chateaubriand (Fransua Rene de Şatöbiriyan), Walter Scoot (Voltır Sıkut), Alphonse de Lamartine (Alfons de Lamartin), Alexandre Serguievitch Puşkin (Aleksandır Serguvic Puşkin), Alexandre Dumas (Aleksandır Duma), Victor Hugo gibi sanatçılar romantizm anlayışına bağlı olarak eser vermişlerdir.
XIX. yüzyıl dünya edebiyatına yön veren Victor Hugo’nun dışında Rus edebiyatında Lev Nikolayeviç Tolstoy (Lev Nikolayevik Tolstoy) Savaş ve Barış, Fiodor Mihayloviç Dostoyevski (Fiyodor Mihayloviç Dosteyevski) Suç ve Ceza, İvan Turgenyev Babalar ve Oğulları, Nikolay Gogol Ölü Canlar; Fransız edebiyatında Stendhal (Sitendal) Kırmızı ve Siyah, Balzac (Balzak) Vadideki Zambak; İngiliz edebiyatında Charles Dickens (Çarls Dikıns) İki Şehrin Hikâyesi adlı eserleriyle yüzyılın önemli yazarları arasında yer alırlar.
Realizm ve Roman
Realizm, XIX. yüzyılın ikinci yarısında romantizme tepki olarak dogmuş bir edebî akımdır. Bu akımda pozitivizmin bilimsel felsefesinden yola çıkıldığı için gerçekçi gözleme büyük önem verilir. Kişilerin davranışlarını, karakterlerini belirlediği düşünülen doğal ve toplumsal çevrenin betimlenmesine ağırlık verilir. Bu açıdan bakıldığında realist eserlerde işlevsel betimlemeler yapılır. Realizmde kişiler toplumun her kesiminden seçilebilir. Yazar, eserinde kendi_ kişiliğini gizler; nesnel bir anlatım tutumu sergiler. Bu akım sanatçılarına göre yazarın herhangi bir mesaj verme kaygısı yoktur. Kurallara uygun, sağlam bir dil ve üslup kullanılır. Roman türü özellikle realizm akımıyla birlikte büyük bir gelişme göstermiştir.
Fransız edebiyatından Balzac (Balzak, 1799-1850), Flaubert (Flaubırt, 1821-1880), Stendhal (Stendal, 1783-1842); Rus edebiyatından Dostoyevski_ (Dostoyevski_, 1821-1881), Lev Nikolayeviç Tolstoy (Lev Niolayeviç Tolstoy, 1828-1910), Nikolay Gogol (Nikolay Gogol, 1809-1852); Amerikan edebıyatından Mark Twain (Mark Tveyn, 1835-1910), Jack London (Cek Landın, 1876-1916), Hemingway Ernest Hemingway (Örnıst Hömigvey, 1899-1961); İngiliz edebiyatından Charles Dickens (Çarlz Dikınz, 1812-1870) realizmin dünya edebıyatındaki önde gelen temsilcilerindendir. Türk edebıyatında Sami Paşazade Sezai (1860-1936), Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914), Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945), Mehmet Rauf(1875-1931), Refik Halit Karay (1888-1965), Yakup Kadri Karaosmanoglu (1889-1974), Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) ve Memduh Şevket Esendal (1883-1952) bu akımın başlıca temsilcileridir.
Natüralizm ve Roman
Natüralizm, XIX. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmış bir edebî akımdır. Evrende olup bitenlerin nedensellik bağlantısı içinde belirlendiği görüşünü esas alan determinizmin edebiyata yansımasıdır. Realizmin ileri aşaması sayılır. Gerçeği anlatmada realistler yetersiz bulan natüralistler, gerçeği yansıtmayı aşırılığa vardırır; doğayı anlatırken deneysel yöntemden yararlanır. Toplumun laboratuvar, insanın incelenecek bir nesne gibi görüldüğü bu akımda kişilere ve olaylara bir bilim adamı nesnelliğiyle yaklaşılır. Natüralizme göre aynı nedenler aynı sonuçları doğurur, kişinin davranışlarını iradesi değil soya çekim ve sosyal çevre belirler. Toplum için sanat anlayışının hâkim olduğu bu akım çevresinde yazılan eserlerde toplumdan dışlanan kişilere yer verilir. Kahramanlar ait olduğu çevrenin diliyle konuşturulur, sokak dili edebiyata girer. Natüralizm “Deneysel Romanı” ortaya çıkışında büyük rol oynamıştır.
Fransız edebiyatından Émile Zola (Emil Zola, 1840-1902), Alphonse Daudet (Alfons Dode, 1840- 1897), Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan, 1850-1893) natüralizmin dünya edebiyatındaki önde gelen temsilcilerindendir. Türk edebiyatında Beşir Fuat (1852-1887), Nabizade Nazım (1862-1893) ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’da (1864-1944) bu akımın etkileri görülür.
Tanzimat Döneminde Roman
Tanzimat edebiyatı, Tanzimat’ın ilânından yirmi yıl kadar sonra 1860’ta Şinasi’nin Agâh Efendi ile Tercümân-ı Ahvâl gazetesini çıkarmasıyla başlayan ve 1895’e kadar süren edebî dönemin adıdır. Türk edebiyatında önemli bir anlatım birikimi ve geleneği olmakla birlikte roman türünün ilk örnekleri önce çeviri, sonra da Batı romanlarının taklit edilmesi yoluyla bu dönemde oluşturulmuştur. Şemsettin Sami’nin ilk yerli roman olan Taaşşuk-ı Tal’at ve Fıtnat adlı eserinden sonra ilk edebî roman Namık Kemal’in İntibah adlı eseridir. Halka yönelme, halkı aydınlatma ve eğitme görevini üstlenen Ahmet Mithat, Namık Kemal gibi sanatçılar; günlük yaşamı konu edinen, sosyal yaşamla ilgili sorunları (yanlış ve mutsuz evlilikler, esaret, Batılılaşmayı yanlış yorumlayan gençler vb.) dile getiren romanlar yazmışlardır. Romantizmin etkisindeki bu eserlerde olayların kuruluşunda rastlantılara çok yer verilmiş, tasvirler eseri süslemek için kullanılmıştır. Kişiler çoğu zaman tek yönlüdür. Genellikle bir ibretle son bulan eserlerde yazar, roman tekniğine aykırı olarak yer yer olay ve düşüncelere karışır.
Romanlarını realist ve natüralist etkilerle daha gerçekçi bir zemine taşımak isteyen Recaizade Mahmut Ekrem (Araba Sevdası), Sami Paşazâde Sezâî (Sergüzeşt) ve Nabizâde Nazım (Karabibik, Zehra) bu dönemin diğer önemli sanatçıları arasında yer alır.
Servet-i Fünun Döneminde Roman
Servet-i fünun topluluğu 1896-1901 yılları arasında Servet-i fünun dergisi etrafında toplanan edebiyatçılardan oluşmuştur. Edebiyatı cedide adıyla da anılan bu topluluk Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Süleyman Nazif, Ahmet Şuayp, Hüseyin Suat Yalçın gibi sanatçılardan oluşmuştur. Servet-i fünun edebiyatının geliştiği dönem II. Abdülhamit Dönemi’dir. Bu dönemdeki siyasi ve sosyal koşullar sebebiyle Servet-i fünun topluluğu içe dönük ve karamsar bir yapıyla Türk edebiyatındaki yerini almıştır. Okuduğunuz metinde de Servet-i fünun sanatçılarının birçok eserinde görülen “hayal kırıklığı, kaçış” konusu öne çıkmıştır Servet-i fünun sanatçılarından Hüseyin Cahit Yalçın tarafından çevrilen Edebiyat ve Hukuk adlı makale, Servet-i fünun dergisinin kapatılmasına ve bu topluluğun dağılmasına neden olmuştur.
Topluluk içinde yer alan sanatçılar şiirde olduğu gibi nesirde de süslü, sanatlı bir dil kullanmışlardır. Halit Ziya Uşaklıgil, Mai ve Siyah’ın dilini Cumhuriyet Dönemi’nde sadeleştirmiştir.
Servet-i fünun Dönemi’nde yazılan romanlarda mekân İstanbul olmuştur.
Servet-i fünun Dönemi’nde yazılan romanlar arasında Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Nemide; Mehmet Rauf’un Eylül, Ferdâ-yı Garâm, Bir Aşkın Tarihi; Hüseyin Cahit Yalçın’ın Nadide, Hayal İçinde adlı eserleri sayılabilir.
Milli Edebiyat Döneminde Roman
Millî Edebiyat Dönemi, 1911’den 1923 yılını -Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen süreyi- kapsayan edebî dönemdir. II. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle başlayan “Türkçülük” akımı, “edebiyatta millî kaynaklara dönme” fikrini beraberinde getirmiştir. Bu anlayış doğrultusunda eserler veren sanatçılar, sade dil kullanmaya ve eserlerinde yerli hayatı konu edinmeye başlamışlardır. Bu amaçla Arapça-Farsça kelimelerden uzak, saf Türkçe kelime kullanımını benimsemişlerdir. Yerli hayatı ele alma konusunda Mehmet Emin Yurdakul, Mehmet Âkif Ersoy gibi şairler ile Refik Halid Karay, Reşat Nuri Güntekin gibi roman ve hikâye yazarları ön plana çıkmışlardır. Tanzimat ve Servet-i fünun dönemlerinde hikâye ve romanda konu edilen olaylar için mekân İstanbul iken Millî Edebiyat Dönemi’nde İstanbul’un dışına çıkılmıştır. Yurdun her bir köşesi mekân olarak kullanılmış, köy ve taşra hayatı da edebiyattaki yerini almıştır. Böylelikle her tabakadan insanın yaşantısı, roman ve hikâyede konu olarak kullanılmıştır.
Halide Edip’in Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye; Yakup Kadri’nin Yaban; Samim Kocagöz’ün Kalpaklılar; Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı; Tarık Buğra’nın Küçük Ağa gibi eserleri Kurtuluş Savaşı’nın işlendiği eserlerden bazılarıdır.
Millî Edebiyat Dönemi roman ve hikâye yazarları arasında Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halid Karay, Aka Gündüz gibi isimler yer alır. Bu dönemde yer alan sanatçıların büyük bir kısmı Cumhuriyet Dönemi’nde de eserler vermiştir.
Cumhuriyet Döneminde Roman
1923-1950
Cumhuriyet Dönemi’nde Roman (1923-1950) Milli Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı romanlar yazılmıştır. Bu donemde sanatçılar romanlarında Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alan romanlar yazmıştır.
1923-1950 arasında roman, farklı bicim ve tekniklerle gelişerek Türk edebiyatındaki varlığını sürdürmüştür. Bu donemde Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban, Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü, Abdülhak Şinasi Hisar’ın (1887-1963) Fahim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz; Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı eserleri roman turunun tanınmış örneklerindendir.
1950-1980
1950-1980 arasında roman türü farklı eğilimlerle (toplumcu gerçekçi, bireyin iç dünyasını esas alan, modernist, millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan) gelişimini sürdürmüştür. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt gibi toplumcu gerçekçi yazarlar; toprak kavgaları, tarımın makineleşmesi, köyden kente göç gibi toplumsal konuları romanlarında ele almışlardır. Peyami Safa, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Samiha Ayverdi (1905-1993) bireyin iç dünyasını esas alan romanlar yazmışlardır. Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Ferit Edgü, Adalet Ağaoğlu modernist çizgide romanlar vermişlerdir. Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioglu, Bahaeddin Özkişi (1928-1975), Münevver Ayaşlı (1906-1999), Emine Işınsu (1938- .....), Sevinç Çokum (1943- .....) millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan romanlar yazmışlardır.
Kemal Tahir’in Devlet Ana, Yorgun Savaşçı; Orhan Kemal’in Cemile, Murtaza; Yaşar Kemal’in İnce Memed, Yılanı Öldürseler; Fakir Baykurt’un Tırpan, Yılanların Öcü; Peyami Safa’nın Yalnızız; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü; Tarık Buğra’nın Küçük Ağa, Ibişin Rüyası; Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam, Anayurt Oteli; Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar, Bir Bilim Adamının Romanı; Ferit Edgü’nün Hakkâri’de Bir Mevsim; Adalet Ağaoğlu’nun Fikrimin İnce Gülü, Bir Düğün Gecesi; Hüseyin Nihal Atsız’ın Ruh Adam; Mustafa Necati Septioğlu’nun Kilit, Çatı; Bahaeddin Özkişi’nin Sokakta, Köse Kadı adlı eserleri bu dönemde roman türünün tanınmış örneklerindendir.
Orhan Kemal’in toplumcu gerçekçi anlayışla yazdığı Murtaza adlı roman, 1952 yılında önce gazetede tefrika edilir ve aynı yıl kitap olarak yayımlanır. Eser eklemeler yapılarak 1969’da yeniden yayımlanır. Büyük ilgi gören roman 1965’te Murtaza, 1984’te ise Bekçi adıyla iki kez sinemaya uyarlanır; tiyatro eseri olarak da sahnelenir.
Modernizm Akımı
XIX. yüzyılda Batı’da Aydınlanma Dönemi’yle gelişen, pozitivizme dayanan bilim anlayışı, insana her alanda sürekli ilerlediği ve geliştiği inancını vermiştir. Bu durum insanoğlunun hayata ilişkin iyimser bir bakış geliştirmesini sağlamıştır. Geleneksel-gerçekçi roman da bu temel üzerinde şekillenmiş, en yetkin ürünlerini XIX. yüzyılda vermiştir. Ancak bilim alanındaki bazı gelişmeler sonucu roman anlayışı değişmeye başlamıştır. XX. yüzyılda ortaya çıkan kuantum fiziğinin getirdiği bulgular, Heisenberg’in (Hayzınberg) Belirsizlik Kuramı ve Einstein’ın (Aynştayn) Görecelik Kuramı, insanoğlunun gerçek algısının parçalanması ve belirsizleşmesi sonucunu doğurmuştur. Bu yeni duruma göre gerçek; göreceli, parçalı bir olasılıktan başka bir şey değildir. Bilimsel alanda meydana gelen bu değişimin yanı sıra insanın kavrayamadığı karmaşıklıkta yeni teknolojik ürünlerin ortaya çıkması, insanoğlunun kendi ürettiği bu ürünler karşısında yabancılaşmasına, kendisini zayıf ve değersiz hissetmesine neden olmuştur. Bütün bu olgulardan başka I. Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkım ve felaketler insanın hayata karşı iyimserliğini, inancını temelden sarsmıştır.
Modernist roman; bu yeni olgu ve gelişmelere koşut olarak parçalanmış gerçeklik karşısında kuşkucu ve tedirgin olan, ic dünyasına çekilen, yabancılaşan, toplumla çatışan, karamsar, bunalımlı, zayıf bireyi konu edinmiştir. Bu roman anlayışında kronolojik zamanda geriye dönüşler yapılmış, geleneksel anlatım ve yapıdan uzaklaşılmış, olay örgüsü ve mekan önemini kaybetmiştir. Modernist romancılar daha çok şiirsel söyleyişten, çağrışımlardan, mitlerden, alegorik anlatımdan yararlanmışlar; iç çözümleme, iç konuşma, bilinç akışı, geriye donuş gibi anlatım tekniklerine başvurmuşlardır.
Modernist romanın Batı edebiyatındaki temsilcileri; James Joyce (Ceymis Coys, 1882-1941), Franz Kafka (Franz Kafka, 1883-1924), Virginia Woolf (Vircinya Volf, 1882-1941), Marcel Proust (Marsel Prost, 1871-1922), Robert Musil (Robert Muziil, 1880-1942), William Faulkner (Vilyım Folknır, 1897-1962) gibi yazarlardır. Türk edebiyatında ise Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Ferit Edgü, Adalet Ağaoğlu, Mehmet Eroğlu (1948- .....) gibi yazarlar modernizmin etkilerini yansıtan eserler vermişlerdir.
Roman Türleri
Romanlar genel olarak konularına ve yansıttıkları edebî akımlara göre sınıflandırılır.
Konularına Göre Romanlar
Macera (serüven) romanı: Günlük hayatta az rastlanan, ilgi çekici olayları okuyucuda heyecan ve merak uyandıracak biçimde anlatan roman türüdür.
Sosyal roman: Sınıf çatışması, geçim sıkıntısı, göç gibi toplumsal ve ekonomik sorunları veya birtakım töreleri ele alan roman türüdür.
Bilim kurgu romanı: Gelecekte olabilecek olayları bilimsel bir yaklaşımla, hayal gücünü de kullanarak anlatan roman türüdür.
Tarihî roman: Tarihî olayları ve kişileri konu alan roman türüdür.
Fantastik roman: Gerçeküstü olay, kişi ve yerleri konu alan roman türüdür.
Psikolojik roman (tahlil romanı): İnsanın iç dünyasını, bilinçaltını, olayların insanın ruh dünyasına etkilerini anlatan roman türüdür.
Polisiye roman: Polisiye olayların konu edildiği; aksiyon, gizem, heyecan, korku vb. ögeler içeren roman türüdür.
Tezli roman: Toplumsal veya siyasal bir sorunu konu edinen, bir tez içeren roman türüdür.
Egzotik roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını konu edinen roman türüdür.
Konularına Göre Roman Örnekleri
Macera romanı Monte Cristo Kontu (Monte Kristo Kontu)-Alexandre Dumas (Aleksandır Duma)
Sosyal roman Yaprak Dökümü-Reşat Nuri Güntekin
Bilim kurgu romanı Ben Robot-Isaac Asimov (Ayzek Ezimov)
Tarihî roman Küçük Ağa-Tarık Buğra
Fantastik roman Yüzüklerin Efendisi-Tolkien (Tolkin)
Psikolojik roman Eylül-Mehmet Rauf
Polisiye roman Sherlock Holmes (Şarlok Holms)-Sir Arthur Conan Doyle (Sör Artur Konan Doyl)
Tezli roman Yaban-Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Egzotik roman İzlanda Balıkçısı-Pierre Loti (Piyer Loti)
Yansıttıkları Edebî Akımlara Göre Romanlar
Romanlar, yansıttıkları edebî akımlara göre de sınıflandırılabilir. Edebî akımlar konusu üst sınıflarda işlenecektir.
Yansıttıkları Edebî Akımlara Göre Roman Örnekleri
Klasik roman Télémaque (Telemak)-Fénelon (Fenelon)
Romantik roman Sefiller-Victor Hugo (Viktor Hügo)
Realist roman Kırmızı ve Siyah-Stendhal (Stendal)
Natüralist roman Nana (Nana)-Émile Zola (Emil Zola)
Egzistansiyalist roman Bulantı-Sartre (Sartr)
Modern roman Ulysses (Yulises)-James Joyce (Ceymis Coys)
Postmodern roman Gülün Adı-Umberto Eco (Umberto Eko)
Romanın Yapı Unsurları
a. Olay Örgüsü: Romanda olayların bir ana olay etrafında gelişip sıralanması ile oluşan yapı unsurudur. Ana olay etrafında yer alan her bir olay halkası kahramanların bir yönünü tanıtır.
Olay örgüsünün oluşmasında kişiler arasındaki iç ve dış mücadeleler, anlaşmazlıklar çatışmaları ortaya çıkarır. Olay örgüsüne hâkim olan, olay örgüsünü belirleyen çatışmaya temel çatışma denir. Diğer çatışmalar, temel çatışmayı destekler.
b. Kişiler: Romanda anlatılan olayları gerçekleştiren kahramanlardır. Gerçek hayatta rastladığımız ya da rastlayabileceğimiz kişilerdir. Roman kahramanları ruhsal ve fiziksel özellikleriyle tanıtılır. Metindeki rol dağılımlarına göre kişiler; başkahraman, yardımcı kahramanlar, karşıt güç şeklinde çeşitlenir. Kişilerin kendine özgü özellikleriyle diğer kişilerden ayrılanlarına karakter; kıskançlık, cimrilik, korkaklık gibi benzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplayanlarına tip denir.
c. Zaman: Romanda işlenen olayların başlangıcından bitimine kadar geçen süre romanın zamanıdır. Romanda olayın geçtiği zaman ile geçmiş ve gelecek zaman arasında ilişki kurulabilir.
ç. Mekân: Romanda olayların geçtiği çevre ve yerlerdir. Mekân, olayların gelişimine göre değişiklik gösterir. Mekân, tasvir edilerek okuyucunun zihninde canlandırılır. Kişilerin karakter özelliklerinin belirlenmesinde içinde yaşadıkları mekân da etkili olduğu için romanda mekân betimlemelerine geniş yer verilir.
Tema, romanın bütününe hâkim olan temel duygu veya düşüncedir. Tema soyut ve genel bir kavramdır. Metin dışında da var olabilen sevgi, aşk, dostluk, yalnızlık gibi kavramlar temayı oluşturabilir.
Anlatıcı, romandakiş olayı anlatan kişidir. Anlatıcı, yazarın kendisi değil kurmaca bir kişidir. Romanda olaylar birinci veya üçüncü kişi ağzından anlatılır.
Bakış açısı; yazarın romandaki kişi, olay, yer ve zamanı ele aldığı biçim ve bunlara karşı takındığı tutumdur. Üçe ayrılır:
- Hâkim Bakış Açısı: Anlatıcı, olaylara ve kahramanlara hâkimdir. Olayların nasıl geleceğini bilir ve görür. Olayları anlatırken kahramanların aklından geçenler ve psikolojilerini yansıtır:
- Kahraman Bakış Açısı: Olaylar, roman kahramanlarından birinci ağzıyla anlatılır. Olayları yaşayan kahraman, olaylar karşısındaki izlenim ve tutumunu kendi bakış açısıyla yansıtır:
- Gözlemci Bakış Açısı: Anlatıcı gördüklerini, tanık olduklarını aktarır. Roman kahramanlarının aklından geçenler bilmez. Anlatıcının anlatımı gördükleriyle sınırlıdır:
Romanın Hikâyeden Ayrılan Yönleri
• Romanda olaylar zinciri söz konusu iken hikâye tek olay üzerine kurulur.
• Romanda kişi kadrosu hikâyedekine göre daha geniştir.
• Romanda zaman hikâyedekine göre daha geniştir.
• Romanda mekân hikâyedekine göre daha çok ve çeşitlidir.
• Romanda kişi ve mekân betimlemeleri hikâyedekine göre daha ayrıntılıdır.
Anlatım Teknikleri
Anlatma (Tahkiye Etme): Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır.
Anlatma; kişi tanıtımı, olay anlatımı, geriye dönüş, iç çözümleme veya özetleme şeklinde olabilir.
Kişi Tanıtımı: Metindeki kişilerle ilgili okuyucuya tanıtıcı bilgiler verilir. Anlatıcı, metindeki kişileri ayırt edici yönleriyle tanıtır.
Olay Anlatımı: Metindeki olaylar, bir anlatıcı tarafından anlatılır.
Geriye Dönüş: Eserde kronolojik akışın kırılarak geçmişe dönülmesi, geçmişe ait yaşantıların anlatılması tekniğidir. Bu teknikte anlatıcı birinci tekil kişi olabileceği gibi üçüncü tekil kişi de olabilir.
İç Çözümleme: Kişilerin iç dünyalarının, iç yaşantılarının, hâkim anlatıcı ve bakış açısıyla anlatıldığı psikolojik tahlil tekniğidir. Bu anlatım tekniğinde anlatıcı, kişinin iç dünyasına bütünüyle egemen olan dışarıdan bir unsur olarak etkindir; anlatılan kişi ise edilgendir.
Özetleme: Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır.
Pastiş: Postmodern romanda çeşitli metin türlerinin biçim ve anlatım özelliklerinin taklit edilmesidir.
Parodi: Postmodern romanda daha önce yazılmış bir metnin içerik yönünden örnek alınmasıdır.
İroni: Postmodern romanda, birtakım olgu ya da eserlerin alaycı bir yaklaşımla eserin konusuna dâhil edilmesi şeklinde görülen bir anlatım tekniğidir.