Türkçenin Dönemleri

TÜRKÇENİN TARİHİ GELİŞİMİ

Türk dilinin oluşumunu yedi aşamada tamamladığı bilinmektedir:

Türk Dili

  1. Altay Çağı
  2. En Eski Türkçe Çağı
  3. İlk Türkçe Çağı
  4. Eski Türkçe Devresi J
  5. Orta Türkçe Devresi J
  6. Yeni Türkçe Devresi J
  7. Modern Türkçe Devresi

 

1. Altay Çağı:

Türkçe bu çağda henüz ayrı bir dil özelliği kazanmamıştır. Mo­ğolca ve diğer akraba diller ile birlikte Ana Altayca içinde yer almaktadır.

2. En Eski Türkçe Çağı:

Türkçenin bu çağda Ana-Altaycadan ayrıldığı düşünülmektedir. Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Kore ve Japon dillerinin bu devrede ortaya çıktığı kabul edilir.

3. İlk Türkçe Çağı:

Bu devrede Türkçe artık gelişmiş bir dil olarak kendini göstermiş, diğer akraba dillerden tamamen ayrı bir dil olmuştur. Hun Türk- çesi bu çağda oluşmuştur.

4. Eski Türkçe Devresi

(Başlangıçtan 11. yy. kadar olan dönem)

dönemin bilinen ilk yazılı ürünleri 7. yüzyılın ortalarında baş­layarak Yenisey, Orhun ve Talas bölgelerine dikilmiş taş anıtlar, mezar taşları ve diğer yazıtlardır. Bu dile Köktürkçe, bu en eski Türk yazısına da Köktürk (Göktürk) yazısı denir. Bu devrenin bilinen ilk yazılı eserleri 8. yüzyılda Orhun Nehri kıyısına dikilmiş olan Göktürk (Orhun) Yazıtlarıdır.

8. yüzyıl sonlarına doğru Uygur Türkleri, Uygur Yazısı ile daha geniş ve sürekli bir yazı dili meydana getirmişlerdir.

Eski Türkçe devresi kendi içinde iki kola ayrılır.

1- Göktürkçe: Türk dilinin ses yapısıyla en iyi örtüşen alfabe Göktürk alfabesidir. Bu alfabe 38 harften meyda­na gelir. Bu harflerin 4 tanesi ünlü, 34 tanesi ünsüz işaret­lerden oluşur. Türklerin yazılı ilk ürünleri bu alfabeyle oluş­turulan GöktürkYazıtlarıdır.

2- Uygurca: Göktürk devleti­nin 744 tarihinde yıkılmasıy­la onun yerine geçen Uygur egemenliği dönemi, kültü­rel etkinlikler ve gelişmeler yönünden Türk tarihinin en parlak ve dikkate değer 

dö­nemini oluşturur. Çin, Hint ve İran kültürlerinin etkisiyle Uygurlar, Göktürk alfabesini bırakarak Uygur alfabesini düzenle­mişlerdir. Uygur alfabesi "Sogd" kökenli olup bazı değişikliklerle Türkçeye uygulanmıştır. Bu alfabenin nezaman kullanılmaya başlandığı kesin olarak bilinmemekle beraber, bu yazıyı kulla­narak yaratılan ilk eserlerin 9. yüzyıl sonlarına ait oldukları sap­tanmıştır. Bu alfabe 14 harften oluşmuştur. Türkçenin seslerini tam olarak yansıtamamaktadır. Bu alfabeyle yazılan en önemli eserler "Altun Yaruk", "Irk Bitig" ve "Sekiz Yükmek"tir. Mani- Buda dinini kabul eden Uygurların yazılı ürünleri dinsel içeriklidir.

 

 

 

yirmi kün olurup bu taşka bu tamga kop Yollug Tigin bitidim

Yirmi gün oturup / bu taşa bu damga(ları) hep / (ben) Yolluğ Tigin yazalım.

 

Bilge Tonyukuk. Ben Özüm Tabgaç iline kılındım. Türk bodun Tabgaçka körür erti

Bilge Tanyukuk'um. Ben

özüm (kendim) Çin ilinde

kılındım (doğdum). Türk boyları

Çin'e görür (bağlı) idi.

Türk, Oğuz begleri budun eşidin. üze tengri bamasar, asra yir telinmeser Türk budun ilirigin ^ törügün kim artatı udaçı erti

Türk, Oğuz beyleri,

milleti, işitin. Üstte gök basmasa,

altta yer delinmese, Türk milleti,

ilini töreni kim bozabilecekti.

 

5. Orta Türkçe Devresi:

Bu dönemde Türk dili ve Türk kültüründe büyük değişimler ya­şanmıştır. Türkler 10. yüzyılda İslamiyeti resmen kabul etmiş, yazı dili olarak Arap alfabesinin kullanımına geçilmiştir. İslam di­nini kabul eden ilk Türk devleti Karahanlılardır. 11. yüzyıl da yeni yazı dillerinin meydana geldiği bir dönemdir. Türkler arasında bir yandan Eski Türkçe devresindeki yazı dilinin ve bunun son aşa­ması olan Uygur Türkçesi kullanılırken, diğer yandan Hakaniye Türkçesi olarak da adlandırılan Karahanlı Türkçesi ve Doğu Türkçesi ile yazı dili oluşturulmuştur. Doğu Türkçesi (Kırgızca, Kazakça, Özbekçe), Batı Türkçesi (Eski Anadolu, Osmanlı, Tür­kiye Türkçesi) ve Kuzey Türkçeleri (Kıpçakça) olarak 13. yüzyıl­dan itibaren ortaya çıkmaya başlayan yeni yazı dili devresi ile Eski Türkçe devresi arasındaki bu döneme, Orta Türkçe ya da geçiş dönemi denmektedir.

İslamiyet’ten sonraki Türk edebiyatının ilk eseri Yusuf Has Hacip'in yazdığı "Kutadgu Bilig"dir.

Not: Kimi dil bilimciler "Orta Türkçe" şeklinde dönemsel bir sınıflandırma yapmamakta ve "Eski Türkçe"den sonra "Yeni Türkçe" dönemini başlatmakta ve Harezm Türkçesini de bu dönemdeki ayrışmada yeni bir kol olan "Doğu Türkçesi"nin ilk aşaması kabul etmektedir.

Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip tarafından 1069 yılın­da tamamlanmış ve Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunulmuştur. "Kutlu Olma Bilgisi" anlamına gelen bu eserde, devleti idare edenlerin nasıl davranmalarıgerektiğini, ideal bir devletin halkını nasıl mutlu ede­bileceğini, insanların toplum içindeki görev ve sorum­luluklarının neler olduğunu anlatan, dini, ahlaki bilgiler yer almıştır. Kutadgu Bilig manzum bir eser olup 6645 beyitten meydana gelmiştir.

 

 

Divan-ı Lügat-it Türk : 11. yüzyılda yazılmış eserler­den biri de Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügat-it Türk adlı yapı­tıdır. "Türk dillerinin sözlüğü"anlamına gelen bu eser kapsamlı birsözlüktür. Yazar eserini "Türk dili ile Arap dilinin at başı yürü­dükleri bilinsin." diye yazdığını söyler. Divan-ı Lügat-it Türk'te örnek olarak verilen halk şiirleri (koşular, sagular), atasözleri ve deyimler dil ve kültür tarihimiz yönünden oldukça önemlidir.

 

 

 

Divan-ı Hikmet (12. yüzyıl) Ah­met Yesevi'nin söylediği "hik­met" adı verilen şiirleri bir araya getiren, Türk tasavvuf edebiya­tının bilinen en eski örneklerini içeren kitabıdır. Genel olarak dervişlik hakkında  övgülerden, bu dünyadan şikayetten, pey­gamberin hayatı ve mucizelerinden bahsedilen eserde, hem hece hem aruzla yazılmış "hikmet"ler vardır.

 

 

 

 

 

Atabet-ül Hakayık :12. yüzyılın başında yaratılan Atabet-ül Hakayık, Edip Ahmet ta­rafından yazılmıştır. Öğretici yönü ağır basan dini-ahlaki bir eserdir. "Gerçeklerin Eşiği" anlamına gelen eserde dinin faziletlerinden, ilim­den, cimrilik-cömertlik gibi konular­dan söz edilmiştir. Eser dörtlükler halinde düzenlenmiştir.

 

 

Kutad gu Bilig

Könül kimni sevse körür közde ol

Közin kança baksa uçar yüzde ol

Könülde negü erse arzu tilek

Ağız açsa barça tilin sözde ol

Gönül kimi sev(er)se görür göz(ünün önünde)de o(nu)

Gözün nereye baksa uçar yüzde o(nun hayali)

Gönülde ne varsa arzu, dilek

(insan) ağız açınca dilin(deki) sözde o (lur) -

Atabetü'l Hakayık

Bekâsız erür bu ajun lezzeti

Keçer yil keçer teg meze müdeti

Yiğit koca bolur yeni eskirür

Kavi erse kamlur kaçar kuvveti

Baki değildir bu dünya lezzeti

Geçer yel geçer gibi lezzet zamanı

Yiğit yaşlı olur, yeni eskir

Kuvvetli devrilir, gider kuvveti

 

6. Yeni Türkçe Devresi

Bu devre 13. yüzyıldan, 20. yüzyıla kadar olan zaman dilimini kapsar. 13. yüzyılın sonlarına doğru Doğu ve Batı Türkleri arasın - da yeni ve birbirinden farklı iki yazı dili oluşmuştur:

A. Doğu Türkçesi: Eski Türkçenin ve Karahanlı Türkçesinin bir devamı olarak kendini göstermiştir. Kısaca Orta Asya'daki Türk­lerin ortak dili Doğu Türkçesidir. Doğu Türkçesinin bir de Ku­zey kolu bulunmaktadır, 15. yüzyıla kadar devam etmiş bu dile Kıpçakça denir. Kıpçak Türkçesi daha çok Kuzey Afrika'da ve Mısır'da kullanılmış, daha sonra Oğuz Türkçesi ile birleşmiştir.

Eski Türkçenin devamı durumunda olan Doğu Türkçesi 15. yüz­yıldan itibaren Çağatay Türkçesi olarak adlandırılmıştır.

KIPÇAK TÜRKÇESİ

Yeni Türkçe döneminin yazı dillerindendir. XII. yüzyıl ve XV. yüzyıllar arasında Hazer Denizi ve Karadeniz'in kuzey kesiminde gelişen Türk yazı dilleri Kıpçak Türk- çesine dayanmaktadır. Onun için Kuzeybatı Türkçesine Kıpçak Türkçesi de denilmektedir. Kıpçaklar savaşçı güç ve köle olarak Mısır'a (Memlükler) ve Ön Asya'ya da yayıldılar.

Karadeniz'in kuzeyin­deki Kıpçak Türklerinden kalan tek eser CodexCumanicus'dur. Bu eser 14. yüzyılda İtalyanlar ve Almanlar tarafından derlenmiş iki bölümlük bir eser­dir. Eserin yazarı, yazıldı­ğı yer ve zaman belli değildir. İki defterden oluşan eserin 1. kısmı­na "İtalyan Bölümü", 2. kısmına "Alman Bölümü" denilmekte­dir. Eser bir sözlük ve metinler derlemesi sayılır. Codex Cumanicus dışında elde bulunan eserlerin hemen hepsi Memluk Kıpçakçasına aittir. Bunlar Araplara Türkçe öğ­retmek amacıyla yazılan sözlük ve gramer kitapları; dini konulu eserler; atçılık, okçuluk, askerlikle ilgili kitaplar; edebi eserler (1391'de Saraylı Seyf tarafından yapılan Gülisten Tercümesi gibi) dir.

ÇAĞATAY TÜRKÇESİ

Karahanlı (Hakaniye) ve Harezm-Altınorda Türkçeleri­nin devamıdır. XIII. ve XV. yüzyıllarda gelişme göste­ren ve Timurlular döneminde İslam medeniyetinin tesiri altında zengin bir edebiyat meydana getiren Türk yazı diline Çağatay Türkçesi (Doğu Türkçesi) adı verilmek­tedir.

Bu dilin en önemli ismi Ali Şir Nevaî'dir. Muhakemetü'l Lûgateyn adlı eserinde Türk­çenin Farsça kadar yetkin ve zengin bir dil olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca ilk şairler tezkiresi olan Mecalisü'n Ne- fais de onun eseridir. Nevaî'den sonra XVI. yy.da Babür Şah bu dilin yetkin yazarla­rı arasındadır. Babürname adlı eseri edebiyatımızdaki ilk anı olma özelliğini taşır. XVII. yüzyılda ise Ebu'l Gazi Bahadır Han'ın Şecere-i Türkî adlı eseri anılmalıdır. XX. yüzyıla gelindiğinde Çağatayca yerini Özbekçeye bırakır.

Bb. Batı Türkçesi: Güney-Batı Türkçesi olarak da anılır. XII. yüzyıl sonlarıyla XIII. yüzyıl başlarından günümüze kadar Anadolu, Ku­zey Azerbaycan, Güney Azerbaycan, Irak, Suriye, Adalar, Rumeli ve Kuzey Afrika'da kullanılan Türkçedir.

Batı Türkçesinin ana kolunu Türkiye Türkçesi oluşturmaktadır. Türkiye Türkçesi kendi içinde üç devreye ayrılır:

  1. Eski Anadolu Türkçesi
  2. Osmanlı Türkçesi
  3. Bugünkü Türkiye Türkçesi

1. Eski Anadolu Türkçesi: Batı Türkçesinin ilk dönemidir. 13. ve 15. yüzyıllar arasındaki dönemdir. Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve ilk Osmanlıların yazı dilidir. Eski Anadolu Türkçesinde Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar henüz çok fazla sayıda yer almaz.

Eski Anadolu Türkçesi dil yapısı bakımından Eski Türkçeye ait şekil ve sözcükleri devam ettirmekle birlikte, Oğuz lehçesinin ve ağızlarının da yer almasıyla oluşmuştur. Bu yüzden durulmuş ve standartlaşmış bir yazı dili değildir.

Eski Anadolu Türkçesi, ancak İstanbul'un alınışından ve Osmanlı tarafından Türk birliği sağlandıktan sonra standartlaşabilmiş ve bundan sonra da Osmanlı Türkçesi devresine girilmiştir. Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış başlıca eserler şun­lardır:

  • Yunus Emre "Divan"
  • Sultan Veled "Türkçe Manzumeler"
  • Ahmet Fakih "Çarhname"
  • Şeyyad Hamza "Yusuf ve Züleyha"
  • Aşık Paşa "Garipnâme"
  • Şeyhi "Harname"
  • Mercimek Ahmet "Kabusname"
    Dede Korkut Hikâyeleri

 

Eski Anadolu Türkçesinin bugünkü Türkiye Türkçesi ile karşılaştırılması:

1- Eski Anadolu Türkçesinde, sözcüklerdeki ünlü uyu­mu incelik-kalınlık açısından çok kuvvetlidir.

Öyle ki, bugün uyuma girmeyen ek ve edatlar bile uyuma girmiş durumdadır: yarınki > yarınki anun ıla > onun ile

karnındagı > karnındaki anun çun > onun için

2- Düzlük-yuvarlaklık yönünden uyum yoktur.

açuk > açık gördi > gördü             kendüsi > kendi

atlu > atlı bulınmak > bulunmak eyü > iyi

3- Bugün "t" ile başlayan bazı ekler "d" ile başlar. Ün­süz benzeşmesi olmadığı için bu durum başka ekler­de de görülür:

açdum > açtım danışıkcı > danışıkçı yokdurur > yoktur oldukca > oldukça

4- -acak/-ecek gelecek zaman eki yerine -ısar/iser veya -ası/-esi kullanılmıştır:

bulısarım > bulacağım eyle olasısın > öyle olacaksın göresidür > görecektir olısardır > olacaktır

5- -dır / -dir eki yerine bunun daha eski şekli olan "du­rur" kullanılmıştır:

vardurur > vardır yohdurur > yoktur

6- "-layın/-leyin" benzetme; "-gıl/-gil" emir; "-gaç/-geç", "-uban/-üben"... zarf fiil ekleri gibi bugün artık kulla­nılmayan ekler vardır:

yağmurlayın > yağmur gibi algıl > al bencileyin > benim gibi  algaç > alınca açuban > açarak
kalkuban > kalkarak

2- Osmanlı Türkçesi: Batı Türkçesinin ikinci devresidir. 16. yüzyıl­dan 20. yüzyıla kadar olan zaman dilimini kapsar. Bu dönemde Eski Anadolu Türkçesinin izleri yavaş yavaş silinmiştir.

Azeri Türkçesi bu dönemde ayrılır. Arap ve Fars dillerinin etkisi iyice artmıştır.

Osmanlı Türkçesi, beş yüzyıl imparatorluğun yazı dili olmuştur. Batı medeniyetlerinin getirdiği ihtiyaçları Osmanlıcanın zengin vasıtalarıyla karşılamaya çalışan ve hayli başarılı olan bu dil, medreseden yetişen aydın zümrenin dili olmuş, bir millet dili olma imkanını yakalayamamıştır. Osmanlıca bir yandan varlı­ğını sürdürürken, Türkçe de sınırlı ölçüde yabancı sözcüklerle genişleyerek gelişmiş ve geleceğin yazı dili olmaya hazırlanmış­tır. Geçmişin derinliklerinden gelen sözlü halk edebiyatı varlığını sürdürmüş, destanlar, hikâyeler, şiirler az çok yazıya geçirilmiştir.

Osmanlı Türkçesi ile yazılmış önemli eserlerden birkaçı:

XVI. yüzyıl

  1. Baki "Divan"
  2. Fuzulî "Şikayetname", "Leyla ve Mecnun"

XVII. yüzyıl

  1. Nefi "Siham-ı Kaza"
  2. Nabi "Hayriye", "Hayrabad"
  3. Katip Çelebi "Cihannüma", " Keşfü'z Zünun"

XVIII. yüzyıl

  1. Nedim "Divan"
  2. Şeyh Galip " Hüsn ü Aşk"

Osmanlıcanın kullanımı XIX. yüzyılda Tanzimat, Servet-i Fûnun ve Fecr-i Ati dönemlerinde de devam etmiştir.

Eski Anadolu Türkçesi Örnekleri

Şairleri

Örnek

Günümüz Türkçesi

Şeyyad Hamza'nın Yusuf u Züleyha mesnevisi (13. yüzyıl)

Bundan sonra imdi anla söz yatın Nicedür eydem Yusuf hikâyetin

 

Bundan sonra şimdi anla (dinle) sözün devamını Nasıldır söyleyelim Yusuf('un) hikâyesi

Âşık Paşa- Garipname

14. yüzyıl

Türk diline kimsene bakmaz idi Türklere hergiz gönül akmaz idi

Türk dahi bilmez idi bu dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri

Türk diline kimse bakmazdı (değer vermezdi)

Türklere herkes(in) gönlü akmazdı (sevmezdi)
Türk dahi bilmezdi bu dilleri  İnce ve uğraşılı o dili kullanmazlar

Baki
16.yüzyıl

Ferman-ı aşka can iledür inkiyadumuz
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadımız

Aşk, fermanına candandır boyun eğişimiz.  (Bu uğurda) Kazanın hükmüne (alın yazımıza) karşı

 

zerre kadar inadımız (karşı koymamız) yok.

 

3- Türkiye Türkçesi: İkinci Meşrutiyet'ten (1908) başlayıp günü­müze kadar olan dönemdir.

Milli edebiyat hareketinin etkisiyle dildeki Arapça, Farsça tam­lama ve sözcük sayısı bu dönemde azalmış; halkın kullandığı konuşma dili, yazı dili haline getirilmiştir. İstanbul Türkçesinin en saf ve en güzel dil olduğu kanaati bu dönemde yaygınlık kazan­mıştır.

Bu yeni Türkçe, Türkçülük ve milliyetçilik düşüncesinin bir ürünü olmuş, konuşma dilinden yeni bir yazı dili oluşturulmuştur.

Milli edebiyatçıların başlattığı bu hareket kısa sürede Türk dilinin sadeleşmesini sağlamış ve konuşma diliyle yazı dili arasındaki uçurumu ortadan kaldırmıştır.

Daha sora yeni alfabenin kabulü ve Atatürk'ün teşvikleriyle dil­deki sadeleşme ve yerlileşme çalışmaları sağlam temellere otur­tulmuştur.

Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ta­rafından çıkarılan "Genç Kalemler" dergisinde Ömer Seyfettin "Yeni Lisan" adlı bir makale yayımlamıştır. Bu makalede:

1.Yazı dili ve konuşma dili arasındaki fark kaldırılacak, yazı dilinde İstanbul ağzı esas alınacaktır.

2.Arapça ve Farsça dil bilgisi kuralları terk edilecektir.

3.Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmayacaktır.

4.Dilimize yerleşmiş ve Türkçe karşılığı olmayan ya­bancı sözcükler Türkçeleşmiştir, kullanılmaya de­vam edilecektir.

5.Arapça ve Farsça sözcükler Türkçe okunuşuna göre kullanılacaktır.

6.Terimlerde yabancı sözcükler kullanılmaya devam edilecektir.

7.Başka Türk lehçelerinden söz alma yoluna gidilme­yecektir.

 

7. Modern Türkçe Devresi

Bu devre 20. yüzyılı ve günümüzü kapsamaktadır. Türkiye Türk­çesi, Özbek Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Kazak Türkçesi gü­nümüzün önemli yazı dillerini oluşturmaktadır.

Özbek Türkçesi: Özbekçe tarihi Çağatay Türkçesinin devamı­dır. Özbekistan'ın resmi dilidir. Bunun dışında Kırgızistan, Kaza­kistan, Tacikistan, Afganistan ve Türkmenistan'da da kullanılır. Özbekçe; Kıpçak, Karluk ve Oğuz lehçelerine ait unsurları bün­yesinde birleştiren tek Türk şivesidir.

Türkmen Türkçesi: Türk dilinin Oğuz öbeğine bağlıdır. Türkmenistan'ın resmî dilidir. Bunun dışında İran ve Afganistan'da da kullanılmaktadır. Türk dilinin şiveleri arasında bugünkü Türki­ye Türkçesine en yakın olandır.

Kazak Türkçesi: Kıpçak öbeğine ait Kazakça, Kırgız Türkçesine yakındır. Kazakistan'ın resmi dilidir. Bunun dışında Moğolistan'ın "Bayan Olke" eyaletinde de konuşulmaktadır.

TÜRKÇENİN BUGÜNKÜ DURUMU VE YAYILMA ALANLARI                         

Türkler günümüzde de dünyanın çeşitli coğrafyalarına yayılmış, birçok ülkede yaşayan bir millettir. Doğuda Moğalistan ve Çin; batıda Yugoslavya içlerine; Kuzeyde Sibirya'dan Moskova yakın­larına, güneyde Bağdat, Lübnan ve Kıbrıs'a kadar uzanan büyük ve geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. Kuş uçuşu doğudan batıya 7.000; kuzeyden güneye 3.000 kilometrelik bir alanı içine alır. Bu alanlardaki şu devletler içinde Türkler yaşamakta ve Türkçe ko­nuşulup yazılmaktadır:

Çin, Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azarbeycan, Afganistan, İran, Irak, Suriye, Türkiye, Kıbrıs, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslovya, Romanya, Polonya, Ukrayna, Moldovya