(ÖYKÜ)
Gerçek ya da düş ürünü bir olayı edebi bir üslupla aktaran kısa düzyazı anlatı. Kısalığı, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman gibi öteki anlatı türlerinden ayrılır. Ayrıca öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belirli bir olay içinde gösterilir ve çoğu zaman yalnızca bazı özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü ya da son derece gerçekçi olabilir.
Hikâye, insanoğlunun ilk edebî ürünlerinden olan destanlarla birlikte doğmuş ancak günümüze kadar önemli değişimler geçirmiştir. Hikâyenin modern anlamda edebî tür hâline gelmesi 19. yüzyıl yazarlarının metinleriyle mümkün olmuştur. Özellikle Fransız yazar Maupassant (Maposan) ve Rus yazar Çehov, kendi adları ile anılan hikâye tarzlarının kurucuları arasında yer alır. Hikâyeler genellikle insanı merkeze alan edebî metinlerdir. Bütün hikâyelerde, olay veya durumları aktaran bir anlatıcı yer alır ve bu anlatıcı belli bir bakış açısıyla ayrıntıları okura aktarır. Hikâyelerde hayatın belli bir kesiti ele alınır ve olayların içindeki kişiler belirgin özellikleriyle sunulurlar. Bu tür edebî metinlerde olaylar belirli bir zaman ve mekânda gerçekleşir. Zaman ve mekâna ilişkin ögeler, hikâyedeki olayların akışını ve- ya kişilerin özelliklerini doğrudan etkilemektedir. Tarih içindeki örneklerle karşılaştırıldığında, günümüzde hikâyelerin giderek kısaldığı ancak anlatım bakımından yoğun bir yapıya kavuştuğu görülmektedir.
Hikâye hem dünya hem de Türk edebiyatında köklü bir geleneği olan bir türdür. Dünya edebiyatında Boccacio’nun (Bokasyo), “Decameron (Dekameron) adlı hikâyeleri bu türün ilk modern örnekleri kabul edilir. Fransız edebiyatında Alphonse Daudet’nin (Alfons Dode) “Değirmenden Mektuplar” adlı eseri ile Guy de Maupassant’ın (Guy dö Mopasan) hikâyeleri ile Rus yazar Çehov’un eserleri bu türün önemli örnekleri arasında yer alır. Modern anlamda hikâyenin Türk edebiyatında görülmesi Tanzimat Dönemi’ne rastlar. Ahmet Mithat Efendi’nin “Letaif-i Rivâyat” adlı eseri ile Samipaşazâde Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı eserleri bu türün Tanzimat Dönemi’ndeki en önemli örnekleridir. Halit Ziya Uşaklıgil’in hikâyeleri ile hemen arkasından Ömer Seyfettin yazdığı hikâyeler bu türün gelişmesini sağlar. Refik Halit Karay’ın “Memleket Hikâyeleri”, Sabahattin Âli’nin “Ses” ile “Kağnı”, Sait Faik’in “Sarnıç” ile “Semaver” adlı kitapları bu türün nitelikli örneklerindendir. Memduh Şevket Esendal, Tarık Buğra, Haldun Taner, Orhan Ke- mal gibi isimler yazdıkları hikâyelerle bu türün en güzel eserlerini vermişlerdir.
Hikâyenin Yapı Unsurları:
- Kişiler: Hikâyede yer alan olaylar, genellikle merkezde yer alan kişilerin çevresin- de gelişir. Hikâyede kişiler, olay örgüsünde üstlendikleri işlevlere göre önemli hâle gelirler. Kişiler, olay örgüsü içindeki tutum ve davranışları ile bireysel veya toplumsal bazı değerleri temsil eder. Kişileri ve onların olaylar içinde kazandıkları özellikleri belirlemek hikâyeyi anlamakta önemli bir aşamadır.
- Olay örgüsü: Olaylar, gündelik hayatta her zaman yaşanabilecek gerçek durumlardır. Olay örgüsü ise kurgusal olayların edebî metinde sıralanışı ile oluşan bir düzenlemedir. Bu bakımdan olay örgüsü, edebî metinlerin kurmaca dünyasının önemli bir parçasıdır.
- Mekân: Hikâyede olayın oluştuğu, geliştiği çevre veya yere “mekân” adı verilir. Edebî metinlerde mekân, genellikle kişilerin psikolojik özelliklerini ortaya çıkarmanın bir aracı olarak kullanılır.
ç) Zaman: Hikâyede olayların yaşandığı; an, saat, gün, mevsim veya yıl gibi ifadeler metnin zaman çerçevesini oluşturur. Hikâyedeki olayların kendine özgü bir zaman çerçevesi vardır ve tercih edilen zaman olayların akışını doğrudan etkiler. Hikâyelerdeki olaylar genellikle çok uzun zaman dilimlerine yayılmaz. Özellikle kısa hikâyede olaylar çok kısa zaman dilimlerinde oluşur ve tamamlanır.
- Anlatıcı ve Bakış açısı: Hikâyede, olay veya durumları aktaran, anlatan kurmaca kişilik “anlatıcı” olarak adlandırılır. Anlatıcı, yazarın dışında yer alan ve yalnızca o hikâye- ye özgü olarak kurgulanan bir kişiliktir. Anlatıcının, aktardığı olayla ilgili ayrıntılara hâkimiyeti ve ayrıntıları aktarma biçimi “bakış açısı” olarak ifade edilir. Bakış açısı, metin- de seçilen anlatıcıya göre değişir. Hikâye ve romanlarda üç farklı anlatıcı ve onlarla birlikte gelişen üç bakış açısı vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
- Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Kendisi de olayların içinde yer alan ve olayları aktaran anlatıcı “kahraman anlatıcı” olarak adlandırılır. Bu anlatıcı, hikâyedeki ayrıntı- ları kendi bakış açısından görür ve yaşadığı, gözlemlediği kadarıyla bilir. Bu bakımdan kahraman anlatıcının bakış açısı ve olaylarla ilgili bilgileri sınırlıdır.
- Hâkim (İlahi) Bakış Açısı: Genellikle “yazar anlatıcı”nın olduğu hikâyelerde görü- len bir bakış açısıdır. Bu tür metinlerde, anlatıcı olay ve kişilerle ilgili her şeyi bilir. İnsanların iç dünyaları, düşünceleri ve olayların gelişimine dair bütün bilgiler bu bakış açısıyla sunulur ve anlatıcı hikâyenin bütün akışına hâkimdir. Okuduğunuz hikâye bu bakış açısıyla okura sunulmuştur. Bu bakımdan anlatıcı, hikâyedeki kişilerle ilgili bütün ayrın- tıları bilmektedir. Söz gelişi şu cümleler, bu bakış açısının en açık örneğini oluşturur: “Adam kitaplarını satmaya karar verdi. Bütün gece yatakta döndü durdu, bir türlü uy- ku tutmadı. ‘Kitap satmak!’ Müthiş bir gönül rahatsızlığı içinde, gecenin üçünü geçe da- labildi. Sabahleyin uyandığı zaman şakakları zonkluyordu.”
- Gözlemci Bakış Açısı: Hikâyedeki olay veya durumların tanığı olan anlatıcının ba- kış açısıdır. Bu bakış açısının tercih edildiği metinlerde, olayların tarafsız bir gözle yansıtılması söz konusudur. Bu bakış açısında anlatıcı, kişilerin aklından geçenler ve hissettiği şeyler gibi gözlemlenemeyen durumları aktaramaz.
Hikâye ile İlgili Kavramlar
Konu: Hikâyede ele alınan, üzerinde durulan düşünce, durum veya sorun metnin konusunu oluşturur. Konu, somut bir durumu veya sorunu ifade eder.
Tema: Bir metindeki temel duygu veya kavram “tema” olarak adlandırılır. Temaları ifade eden kavramlar soyuttur. Örneğin yalnızlık, aşk, umut, yaşama sevinci gibi kavramlar bir hikâyede tema olarak işlenebilir. “Bir kişinin şehirde yaşadığı olaylar” gibi bir ifade ise bir metnin konusu olabilir. Dolayısıyla tema daha genel, konu ise daha sınırlandırılmış bir kavramı ifade eder.
Çatışma: Hikâyelerde, farklı düşüncelere, özelliklere sahip olmaktan veya hayat tarzından dolayı yaşanan anlaşmazlık durumları “çatışma” terimiyle ifade edilir. Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar, değerler çerçevesinde oluşur. Söz gelişi iyi ile kötü, yoksul ile zengin, idealist ile bir amacı olmayan kişiler, kendi özelliklerinden dolayı hikâyelerde karşı karşıya gelirler. Hikâyeler genellikle bu çatışmaların sergilenmesi ve sonuçlanmasını anlatır. Edebî metinlerde kişiler, kendileri, bir başkası veya doğa ile ilgili bir unsurla karşı karşıya gelerek çatışabilir.
Olay Hikâyesi: Bir olay merkezinde gelişen ve sonuçlanan hikâyeler “olay hikâyesi” olarak adlandırılır. Bu tür metinlerde merak unsuru ön plandadır. Bu tarz hikâyelerin en önemli örneklerini Fransız yazar Maupassant (Mopasan) vermiştir. Bu sebeple bu tür hikâyeler “Maupassant tarzı hikâye” adıyla da anılır. Olay hikâyelerinde öncelikle olayın oluşumu sergilenir. Daha sonra olayla ilgili bir düğüm noktası oluşur. Sonuç bölümün- de ise düğüm çözümlenerek başta oluşan merak duygusu giderilir. Türk edebiyatında Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Sabahattin Ali ve Orhan Kemal, bu tarz hikâyeleriyle tanınmışlardır.
Durum Hikâyesi: Olay anlatımına dayanmayan, kişilerin veya hayatın bir kesitinin ele alındığı hikâyeler “durum hikâyesi” olarak adlandırılır. Bu tür hikâyelerde merak duygusu geri plana itilir ve bir durum veya kişi betimlenir. Durum hikâyelerinin en güzel örneklerini Rus yazar Anton Çehov vermiştir. Bu sebeple bu tür hikâyeler “Çehov tarzı hikâye” olarak da anılır. Türk edebiyatında Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık ve Tarık Buğra gibi yazarlar bu tarz hikâyenin en önemli temsilcileri arasında yer alırlar.