
Zola, Emile (-Edouard-Charles-Antoine) (1840-1902)
Edebiyatta doğalcılığın kurucusu Fransız romancı ve eleştirmen. Rougon ve Macquart ailelerinin beş kuşak boyunca yaşamını anlatan 20 kitaplık “Rougon-Macquart’lar: İkinci İmparatorluk Döneminde Bir Ailenin Doğal ve Toplumsal Tarihi” dizisiyle tanınır. Dizinin en ünlü romanları, bir fahişenin yaşamını konu alan Nana (1880; Nana, 1942,1984) ile madencilerin yaşam koşullarını anlatan Germinal’dır.
Zola, romanlarının yanı sıra Alfred Dreyfus’ü savunan ünlü denemesi “İtham Ediyorum” ünlüdür.
Gençlik yılları. Babası İtalyan, annesi Fransız’dı. Mühendislik yapan babası bir kanal projesi alınca 1842’de ailece Paris’ten Aixen-Provence’a taşındılar. Ama babasının beş yıl sonra ansızın ölümü aileyi zor duruma düşürdü. Annesi kanal projesindeki haklarını aramak için 1857’de Paris’e dönünce Zola da onun yanına giderek Saint-Louis Lisesi’ni bitirdi, ama 1859’da girdiği bakalorya sınavını veremedi.
Sonraki iki yılını iş aramakla geçirdi. Pantolonunu rehin verdiği için bütün günü yorgana sarılıp yatakta geçirdiği ya da karnını yakaladığı serçelerle doyurduğuna ilişkin söylentiler abartılı olmakla birlikte, bu iki yıl Zola için gerçekten zordu. Ne var ki, romanlarında kullanacağı birçok değerli bilgiyi de gene bu dönemde edindi; kendi başından geçenler sayesinde yoksulların nasıl bir yaşam sürdüğünü öğrendi. Sonunda bir deniz nakliyat şirketine girdi, ama bu kez işten nefret etti. 1862’de Louis-Chris- tophe-François Hachette’in yayınevinin satış bölümünde çalışmaya başladı.
Öteki birçok romancı gibi Zola da edebiyata şiir yazarak başladı. İnsanlığın ve aşkın evrimi üzerine, romanlarının habercisi sayılabilecek iki epik şiir yazdı. İkincisini Hachette’e gösterdi, ama Hachette öykülerin şiirden daha çok tutulduğunu söyleyerek yapıtı basmayı reddetti. Zola, onun öğüdünü tutarak 1864’te öykü kitabı “Ninon’a Öyküler”i yayımladı. Bunu 1865’te kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı, çirkinliklerin açıkça anlatıldığı “Claude’un İtirafları” izledi. Yapıt polisin dikkatini çekince, söylentiye göre Hachette Zola’dan edebiyatı bırakmasını ya da işinden ayrılmasını istedi. Bunun üzerine Zola 1866’da Hachette’in yayınevinden ayrılarak serbest gazetecilikle geçinmeye başladı.
Romancı olarak başarısı. 1867’de, bilimsel kuramlarına ilk kez yer verdiği, dehşet öğeleriyle dolu romanı Therese Raquin’i yayımladı. Bunu 1868’de bir başka bilimsel roman denemesi Madeleine Ferat izledi. Zola 1870’te Gabrielle-Eleonore- Alexandrine Meley ile evlendi. İki kadına (annesi ve karısı) bakmak zorunda olduğu için Fransız-Alman Savaşı’nda askerlikten muaf tutuldu. Savaş yıllarını Paris’in dışında geçirdi ve 1870’te Rougon-Macquart dizisinin ilk iki romanını bitirdi. Yazmaya başlamadan önce bütün diziyi tasarladığını söylemişse de gerçekte 10 romanlık bir dizi tasarlamış, yazmaya başlayınca bu sayı 20’ye yükselmişti.
Dizinin ilk kitabı Rougon’lann Yükselişi 1871’de yayımlandı. Bunu beş yıl içinde beş kitap daha izledi. Ama satışları iyi olmakla birlikte bu altı roman fazla yankı uyandırmadı. 1877’de yayımlanan, alkolizmle ilgili Sen Bir Melektin ve Meyhane, Zola’yı kitapları en çok satan yazarlar arasına soktu ve Fransa’nın en ünlü yazarı yaptı. Kalan 13 romanı yazmak, Zola’nın 16 yılını aldı. Bunları Üç Kent ve Dört Incil adlı iki kısa roman dizisi izledi.
Zola bir yazar olarak, birçok bakımdan çağının tipik bir temsilcisiydi. Bilime olan kesin inancı ve 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da yaygın olan bilimsel belirlenimciliği benimsemesi bunu açıkça gösterir. Ona göre, doğalcılık Fransız yaşamının zaten doğasında vardı. 18. yüzyıl yazar ve filozofu Diderot’yla 16. yüzyıl deneme yazan Montaigne de bu akımın öncüleri sayılırdı. Zola ayrıca, çağdaşı Fransız düşünür Hippolyte Taine’in çevre ve kalıtımla ilgili görüşleriyle kalıtım üzerine bir incelemesi bulunan Pros- per Lucas adlı unutulmuş bir bilim adamından da etkilenmişti. Yönteminin ise büyük ölçüde 19. yüzyıl Fransız fizyoloji bilgini Claude Bernard’ın Tıbta Tecrübe Usulünün Tetkikine Giriş, adlı yapıtına dayandığını iddia ediyordu. Deneysel Roman- 1880 adlı denemesinde, romancının kendi yarattığı kahramanlara laboratuvar ve klinik testlerine benzer testler uygulayarak mutsuzluğun ve suçun kaynağında yatan kişilik bozuklukları ve kötü huylar üzerine değerli pratik bilgiler elde edebileceğini savunuyordu. Ona göre, insan doğası tümüyle kalıtım tarafından belirlendiği için karakter bozuklukları tıbbın ve eğitimin ortak çabasıyla ortadan kaldırılabilir, böylece insan doğası kusursuzlaştırılabilirdi.
İki ailenin tarihi etrafında gelişen Rougon- Macquart dizisi bir bakıma, Louis-Napoleon darbesinden, Sedan Çarpışmasındaki yenilgiye değin uzanan dönemde Fransa’daki yaşamın belgesel bir öyküsüdür. Ama Zola’nın esas amacı, İkinci İmparatorluk dönemini insanlığın evrimindeki bir aşamanın simgesi olarak kullanmak, yedi büyük günaha yenik düşmüş bir insanlığın portresini çizmektir. Çünkü dizi, Hıristiyanlığın temel öğretilerini doğalcı terimlere uyarlayan ayrıntılı bir simgeler sistemine dayanır. Rougon-Macquart, Les Trois Villes ve Les Quatre Evangiles dizileri, insanlık tarihinin üç ayrı dönemini (geçmiş, bugün ve gelecek) temsil eder. Bunlardan, yarım bıraktığı sonuncusu gelecekle ilgilidir. Ne var ki, Zola bilimin yararlarını anlatmaya çalıştığı bu dizide eski esinini yitirmiştir.
Tartışmaları
Zola yaşamı boyunca birçok tartışmada taraf oldu. Kamuoyunun düşmanca davrandığı genç izlenimci ressamların tutkulu bir hayranı ve savunucusuydu. Ressam Edouard Manet’yi konu alan biyografik ve eleştirel incelemesinde (1867) kamuoyunun izlenimcilere olan tepkisini yumuşatmak amacıyla, çağdaş ressamı “başkaları tezgâhlarının gerisinde biber satarken, atölyesinde sakin sakin resimler yapan bir burjuva”ya benzetmişti.
Zola edebiyat dünyasında da birçok tartışmaya taraf ve konu oldu. Gençliğinde doğalcılık kuramını tanıtmak için edebiyat dergilerinde yazdı. Ama yapıtları tutucu çevrelerce hep müstehcenlikle suçlandı. En karamsar ve açık sözlü romanlarından Toprak, yayımlanması üzerine genç kuşaktan beş yazarın Le Figaro gazetesinde sert eleştirilerine hedef oldu. 1888’de kendisinden 30 yaş küçük Jeanna Rozerot ile ilişki kurunca tartışmalar yeni bir boyut kazandı. Jeanna’dan 1889’da bir kızı, 1891’de bir oğlu oldu.
Zola’nın girdiği tartışmalar içinde en ünlüsü Dreyfus Olayı’yla ilgiliydi. Fransız ordusu subaylarından Yahudi asıllı Alfred Dreyfus 1894’te vatana ihanetle yargılanmış ve suçlu bulunarak ömür boyu hapse mahkûm olmuştu. Bu olay, 12 yıl süren ve dönemin toplumsal-siyasal tarihinde derin iz bırakan bir tartışmaya yol açtı. Dreyfus’ün suçsuzluğuna inanan Zola 13 Ocak 1898’de L’Aurore gazetesinde Fransız genelkurmayını suçlayan ve “J’accuse” sözleriyle başlayan bir açık mektup yayımladı. Orduyu küçük düşürmekle yargılandı ve suçlu bulununca temyiz mahkemesinin kararını beklemeden İngiltere’ye kaçtı. On bir ay kaldığı İngiltere’de Les Quatre Ûvangiles dizisinin bir parçasını oluşturan Döl Bereketi, (1899) ini yazdı. Dreyfus Davası’na yeniden bakılacağı ve olasılıkla ilk kararın bozulacağını duyunca Fransa’ya döndü.
Zola ve karısı 28 Eylül 1902’de Paris’teki evlerinde bacadaki bir tıkanıklık yüzünden uykuda karbon monoksit gazından zehirlendiler. Yardım geldiğinde Zola ölmüştü, karısı ise birkaç gün sonra iyileşti. Zola’nın cenazesi devlet töreniyle kaldırılarak Pantheon’a gömüldü. Kamuoyunda müstehcen yapıtların yazarı olarak tanındığı için 19 kez aday olmasına karşın Academie Française’e üye seçilememişti.
Değerlendirme.
İkinci İmparatorluk’a duyduğu açık düşmanlık nedeniyle Zola eleştirmenlerce sol eğilimli bir yazar olarak nitelendirilmiştir. Günümüzde de Zola’yı siyasal anlamda devrimci bir romancı sayan yazarlar vardır. Buna karşılık, Zola’nın ılımlı sosyalist olarak nitelendirilebilecek siyasal düşüncelerinin gereğinden çok önemsendiğini, yapıtlarının simgesel ve mitolojik içeriğine ise gereken önemin verilmediğini ileri sürenler de olmuştur.
Bilimsel belirlenimcilik( determinizm) felsefesi bir yazar için ilk bakışta verimli bir esin kaynağı olamaz gibi görünse de, Zola’nın her şeyin bilimsel olarak belirlendiğine ve insanın sağlam bir dünyada geleceğe umutla bakarak yaşayacağına duyduğu inancın yazdıklarındaki payı büyüktür. Gene de en güçlü esin kaynağının tek başına bilim olduğu söylenemez. Zola’nın “kara şiir” olarak adlandırılan tarzı, 18. yüzyıl Aydınlanmacılığıyla 19. yüzyıl başı romantizmini kaynaştıran bir felsefenin ürünüdür. Yapıtlarını Avrupa romanının en önemli örnekleri arasına koyan da bu şiirsel bakıştır. Bu romanlar gücünü yalnızca kof bir imparatorluğa değil, çökmekte olan bir dünyaya da ayna tutabilmiş olmalarından alır.
Romanları
Therese Raquin 1867
Tazı Payı (La Cruée) 1873
Paris’in Karnı (Le Ventre de Paris) 1874
Plassans Papazı (La Conquête de Plassans) 1874
Rahip Mouret’nin Günahı (La Faute de l’Abbé Mouret) 1875
Bir Aşk Hikâyesi (Une Page d’Amour) 1876
Meyhane (l’Assommoir) 1877
Nana (1880)
La Joie de Vivre (Yaşama Sevinci) 1884
Germinal (1885)
Eser (L’Oeuvre) 1886
Rüya (Le Réve) 1886
Toprak (La Terre) 1887
Hayvanlaşan İnsan (la Béte Humaine) 1890
l’Argent (Para) 1891
Bozgun (La Débâcle) 1892
Doktor Paskal (Le Docteur Pascal) 1893
Les Trois Villes (Üç Kent)1894
Lourdes 1894
Rome 1896
Paris 1898
Les Quatre Evangiles (Dört İncil) 1899
Döl Bereketi (Fécondité) 1899
Emek (Travail) 1901
Hakikat (Vérité) 1902
Wustice (Adalet) 1902
Özetler
Nana, Meyhane (L’Assommoir) eserinin konusunu sürdürür. İlk eserin kahramanlarından Copeau ile çamaşırcı kadın alkolik Gervaise’in kızı. Romanın başında bir kez anılıp bir daha söylenmeyen bu durum, doğalcılığın ilkelerine göre Nana’nın kalıtım öğelerini belirtir; bundan sonra yaşayacağı çevrenin etkilerine bağlı olacaktır. Kitabın başında yeteneksiz bir aktris olan Nana, albenisiyle seyirciyi sürükler, Paris’in en ünlü kibar fahişelerinden biri olur. Gittiği her yere -israf, sefahat, kıskançlık ve tutku yaratarak- yıkım götürür. Muffat ve Hugon ailelerinin dağılmasına neden olur. Vandeuv-res’ün canına kıymasını gerektiren etkileri sağlar. Nana da sevdiği kişilerin yıprattığı (dayak, kıskançlık, sapık sevgi…), aşırı israfla kendi kendini zayıflatan bir tutum içindedir, umutsuz bir geziden sonra çiçek hastalığına yakalanınca kimse yanına uğramaz olur, bir otel odasında yalnız yoksunluğunda son bulur.
Germinal, romanın baş kişisi Etienne, Nana’nın üvey kardeşi, Gervaise’in (Meyhane: I’Assommoire, 1877) yasa dışı oğludur. Roman, adını, Fransız Devrimi’nin getirdiği takvimden alır: 20 Mart-20 Nisan arası olan yedinci (bahar) ayı. Montsou maden kasabasında işçi yaşamı, Parisli önder Etienne Lantier’nin örgütlediği yararsız grev, Catherine Maheu ile verimsiz aşkı, nihilist Rus Souvarine’in madeni uçuran kanlı girişimi, işçi ayaklanması ve kurbanları, eylemci işçilerle yoldaşlarının kültür düzeyi ayrılıkları, elindeki olanakları ırz namus hırsızlığı yolunda kullanan (Maigrat) esnaf tutumu, kıskançlığın düşman ettiği âşıklar (Etienne, Chaval) kavgası, ilk ve son kavuşması sevgililerin (en olanaksız koşullarda), Paris’e dönüş yolundaki Etienne’in geleceğe dönük umarsız umutları.
Thérèse Raquin, Thérése, teyzesinin oğlu Camille ile aşksız bir evliliğin tekdüze, sıkıntılı, tatsız yaşamındayken eşeğinin arkadaşı Laurent’ın varlığıyla mutluluğa açılan bir olanak görür. Bu noktaşlar (iki erkek bir kadın; iki kadın bir erkek arasındaki sürüp giden tutku ve çekişme). Aradıkları rahatı ve güzelliği Camille’i ortadan kaldırmada görerek ortak bir cinayetle onu boğarlar. Önceleri tatlı yaşam genleri gelirse de suçluluk bilinci ve vicdan azabı ikisini birbirine düşürür, karşılıklı savlarla yaşamları zehire döner.
Toprak, yazarın doğalcılık (natüralizm) tutumuyla en aşırı gerçekleri bile açıklamaktan çekinmediği romanı; ünlü Rougon-Macquart dizisinin on beşinci kitabı. Beauce Bölgesi köy yaşamının çok yakından gözlemine dayanan eser, sert yaşam koşulları içinde çalışan köylülerin biraz edepten, ahlâktan, görgü kurallarından uzakta gelişen özel gerçeklerine ışık tutar. Çirkin, kaba, başka insanlardan gizlenmek istenen günlük yaşamı olduğu gibi yansıttığı için doğalcı geçinen bazı yazarların bile tepkisini çekti, bu kümeden ayrılanlar Figaro’ da bir bildiri yayımlayarak Zola’dan uzaklaştıklarını açıkladılar (Beler Bildirisi). Zola kendinden önce H.’de Balzac‘ın betimlediği yaşamı (Paysans: Köylüler), akımının gerektirdiği aşırı bir açık sözlülükle, yüreklilikle sergilemişti.