1870-1934
1870’te Manastırda doğdu. Babası Binbaşı Şehabeddin Bey’dir. Altı yaşlarında iken babasının Plevne’de şehit düşmesi üzerine ailece İstanbul’a geldiler. İlköğrenimine Tophane’deki Mekteb-i Feyziyye’de başladı ve bir yıl sonra Eyüp’teki Askeri Rüştiye’ye verildi. Askeri Rüştiye’yi 1880’de bitirince Kuleli’deki Askeri Tıbbiye’ye verildi ve iki yıl sonra bu okulun beşinci sınıfına atlatıldı. Tıbbiye’de iken edebiyata merak sarmıştı. Eski edebiyatın temsilcilerinden Şeyh Vasfi ile Muallim Naci’yi tanıdı. Onların etkisiyle de eski şiir tarzında şiirler yazdı. Muallim Naci’nin idare ettiği Saadet gazetesinde bir gazeli yayınlandı. On beş yaşında Leskovikli Hayrettin Nedîm ile “Sebat” adlı bir dergi çıkarmış ve 1887 yılında 17 yaşındayken ve on yedi manzumeden oluşan ilk şiir kitabı “Tâmat”ı yayımladı. 1889’da Tıbbiye’den doktor yüzbaşısı olarak mezun oldu ve kısa zaman sonra cilt hastalıkları ihtisası için Paris’e gönderildi. Paris’te dört sene kaldı. Bu süre zarfında Batı edebiyatını yakından tanımak fırsatını buldu. Dönüşünde karantina doktorluğuna geçti ve Mersin ve Rodos’ta çalıştı. Bu arada Hazine-i Fünûn, Maarif, Malûmat ve Mekteb gibi dergilerde yeniden şiirleri çıkmaya başladı. Böylelikle yavaş şöhreti artıyordu. 1896’da Tevfik Fikret Servet-i Fünûn dergisinde Cenap Şehabettin’in şiirlerini beğendiğini yazınca bir süre sonra da Cenap bu topluluğa katıldı. Bu sırada Sıhhiye Müfettişi olarak Cidde’ye gönderildi. Bu uzun seyehatin notları Servet-i Fünûn’da yayınlandı ve daha sonra Hac Yolunda adıyla yayınlandı (1909)
Yeni edebiyat içinde yer alan gençlere eleştiriler de bu devirlerde had safhaya ulaşmaya başlamıştı. Özellikle Ahmet Mithat Efendi’nin 1897’de Sabah gazetesinde çıkan meşhur “Dekandanlar” makalesi bu gençler arasında özellikle Cenap’ı hedef alıyordu. Ancak bir yıl sonra Ahmet Mithat, Tarîk gazetesinde yayınladığı “Teslim-i hakikat” makalesinde cenap’ın değerini teslim ediyor ve onu beğendiğini söylüyordu. Aynı yıl Cenap Cidde’den merkez müfettişliğine tayin edilmiş ve İstanbul’a dönmüştür. Daha sonra Suriye Sıhhiye Reisliği’nde bulunmuş ve 1908’de İstanbul’a dönmüştür.
1908’den sonra bir yandan Tânin’de yazılar yayımlarken, bir yandan da Hürriyet gazetesinin başyazarlığını yapmaya başladı. Artık daha çok nesirle uğraşıyordu. Servet-i Fünûn ve İçtihad dergilerinde birçok yazısı çıktı. Bunlar içinde, Millî dil hareketine ve kadınlara yönelik iki makalesi büyük tartışma yarattı. Bir yandan da Kalem dergisinde “Dahhâk-ı Mazlum” imzasıyla mizahî yazıları çıkıyordu. Birinci Dünya Savaşı başladığı yıllarda kendi isteği ile emekliye ayrıldı. 1915 yılında o zamana kadar gazete ve dergilerde çıkmış olan yazılarını “Evrâk-ı Eyyâm” adıyla bastırdı. Suriye Umum Valisi Cemal Paşa’yı öven yazılarını “Suriye Mektupları” adıyla 1917 yılında Sabah gazetesinde yayımladı. Yine gazete ve dergilerde çıkan bir kısım makalesini ve vecizelerini Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh ve Tiryaki Sözleri adı altında 1918’de bastırdı. 1918 ve 1919’da iki defa Tasvir-i Efkar gazetesinin göndermesi sonucu Avrupa’da dolaştı. Bu seyahatin izlenimlerini 1919 yılında “Avrupa Mektupları” adıyla kitaplaştırdı. Aynı yılın mayıs ayı sonlarında İstanbul Edebiyat Fakültesi Osmanlı Edebiyatı Tarihi Profesörlüğüne getirildi ve Tedkîkaat-ı Lisâniyye Encümeni’ne üye oldu. 1920 yılında Ali Kemal ile Peyam-ı Sabah gazetesinde Millî Mücadele karşıtı yazılar yazdı. Dilde ve edebiyatta olduğu gibi siyasette de millî hareketlerin karşısında idi. 1921 yılında Anadolu’da Millî Mücadele Hareketi’nin başarılı sonuçlar almasıyla söylemlerini değiştirip olumlu şeyler söylemeye başlamış olsa da bu tavrı pek dikkate alınmadı hatta daha fazla tepkilere yol açtı. Bunun üzerine tekrar eski tavrını takınır ve verdiği derslerde de öğrencilere Millî Mücadele aleyhinde konuşmalarda bulunur. Bunun üzerine kendisinde görevini bırakması istendi. İzmir’in geri alınmasından sonra Peyam-ı Sabah’ta çıkan bir yazısında “hayalinin kıtlığı yüzünden sonucu kestiremediğini” yazıyor ve Millî Mücadele’nin zaferini alkışlıyordu. Bu dönüşü de dikkate alınmayınca Cenap siyasetten tamamen çekilir ve Servet-i Fünûn’da edebî yazılar yazmaya başlar. 1925’te Şekspir hakkında yazdığı seri halindeki makalelerini sonradan kitap halinde bastırdı. (William Shakespeare, 1931)
Cenap, Türk inkîlabının hızla gelişen hamleleri karşısında hayran ve yaptıklarından pişmandı. 1932’deki Birinci Türk Dil Kurultayını fırsat bilerek, Atatürk’ün ve inkîlabın lehinde yazdığı yazılarda şüpheyle karşılandı ve yine ağır eleştirilere maruz kaldı. Yarı inzivaya çekilmiş bir halde bir Türkçe sözlük hazırlamakla meşgulken 1934 yılının 13 Şubat’ında beyin kanamasından öldü. Mezarı Bakırköy Mezarlığı’ndadır.
1- Asıl mesleği doktorluk olan şair Servet-i Fünun edebiyatında Tevfik Fikret’ten sonra gelen en önemli şairdir. Öğrenim için gönderildiği Fransa’da tıptan çok şiirle ilgilenmiştir.
2-’’Sanat için sanat’’ ilkesine bağlı kalmıştır. Hayatı boyunca toplum için eser vermemiştir.
3-‘’Şiir ve edebiyat, konuşma dilinden üstün olmalıdır.’’ fikrini savunmuştur.
4-Şiirde sembolizmin etkisiyle ahenk ve musikiye önem vermiş, aruz ölçüsünü başarıyla kullanmıştır. Fakat sembolizmi iyi kavrayamadığı ya da yanlış anladığı hususunda eleştiriler almıştır. (Sembolizmi ilk kullanan kişidir. Servet-i Fünun’da sembolizmin temsilcisidir.)
5-Parnasizmden de etkilendi, genellikle aşk ve doğa temalarını işledi. (Edebiyatımızda parnasizmin ilk örneklerini veren kişidir.)
6-Farsça ve Arapça kelimelerle yüklü ağır bir dil kullanmıştır. Orijinal sıfat tamlamaları kullanır. “Saat-ı Semenfam (yasemin renkli saatler) tamlaması tartışmalara neden olmuştur.
7-Daha çok serbest müstezatı kullandı. Şiirde serbest müstezat tarzını ilk ve en iyi kullanan şairdir.
8- Kış manzarasını anlatıp sözcüklerle okuyucuya karın yağışını hissettirdiği ‘’Elhan-ı Şita’’ adlı eseri ünlüdür.
9-Cenap Şahabettin, şiirlerini ‘’Evrak-ı Leyal’’ adı altında toplamak istemişse de bu gerçekleşmemiştir. Günümüzde onun bu isteğine uygun olarak şiirleri Ali İhsan Barlas’ın derlediği şiirler birleştirilerek gerçekleştirilmiştir.
10- Hece veznini hiç kullanmamıştır. Şiirlerinde aruz veznini tercih etmiştir.
11-Düzyazı alanında da önemli yapıtlar vermiştir.
ESERLERİ:
Şiir: Tâmât (1887) ,Seçme Şiirleri (1934, ölümünden sonra) , Bütün Şiirleri (1984, ölümünden sonra), Evrak- ı Leyal (2001)
Düzyazıları: Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh
Gezi: Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mektupları, Afak-ı Irak
Özdeyiş: Tiryaki Sözleri
Tiyatro: Yalan, Körebe, Küçük Beyler
Eserlerin Özellikleri:
Tâmât (1887) İlk şiirlerinden oluşan kitabı.
Cenap zaman içinde yazdığı şiirleri “Evrak-ı Leyâl” adıyla bastırmak istemiş ancak bunu gerçekleştirememiştir.
Hac Yolunda(1909) Sanatlı Osmanlı nesrinin en güzel örneklerinden biri olan bu eserde Cidde’de görevliyken yaptığı seyahat ve hac izlenimleri anlatılmaktadır.
Âfâk-ı Irak: Cemal Paşa’nın davetlisi olarak bulunduğu Suriye ve Irak’taki izlenimlerini anlatan bu eser Tasvir-i Efkar gazetesinde yayımlanan 13 yazıyı içerir.
Suriye Mektupları: 1918-1919 yıllarında Sabah gazetesinde Cemal Paşa’ya övgü mahiyetindeki yayınlanan 10 yazıyı içeren bir eserdir
Avrupa Mektupları: Yazarın Avrupa seyahati ile ilgili izlenimlerini içerir.
Evrâk-ı Eyyâm (1915) Gazate ve dergilerde çıkmış eleştiri ve makalelerinden oluşan eser
Nesr-i Harb Nesr-i Sulh ve Tiryaki Sözleri (1919): Birinci Dünya Savaşı sırasında yazılmış yazılarından ve vecizelerden oluşan eseri
Yalan ve Körebe adında iki de piyesi vardır. Ayrıca ömrünün sonlarına doğru yazmaya başladığı Türkçe Sözlük taslağı vardır
