Saf(Öz) Şiir Anlayışı
Bu görüşü savunanlarda sanat sanat içindir prensibi ile estetik tavır ön planda gelmektedir.
Paul Valery ise daha ihtiyatlı davranır; "Daha çok anlam yüklü olan ve gündelik dilin taşımadığı ve taşımayacağı kadar çok müzik dolu bir söyleme duyulan bir tutku" biçiminde tanımlar.
Baudelaire "İnsan onu kendi düzeyine indirmeyi, ruhunu sorgulamayı, coşku anılarını geri çağırmayı ne kadar istese de, şiirin kendisinden başka bir amacı yoktur; bundan başka bir amacı olamaz, yalnız ve yalnız bir şiir yazma zevki için yazılmış olandan daha büyük, daha asil, şiir adına daha layık olabilecek bir şiir yoktur.(...) Şiir bilim ya da ahlakla bir tutamaz kendini, yoksa ölür veya gücünü yitirir; nesnesi gerçek değildir, yalnızca kendisine dayanır." ("Edgar Poe Üzerine Yeni Notlar")
Saf şiir anlayışı, Türk edebiyatında özellikle 1940-1960 yılları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Halet Çelebi, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil gibi sanatçılarla önemli bir şiir geleneği hâline gelmiştir. Saf şiir, şiirde dili her şeyin üstünde tutmuş ve divan şiirinin biçimci yapısından da etkilenmiştir. Bu anlayışla yazılan şiirlerde ahenk, güzel ve etkili söyleyiş önemlidir. Bu şiir geleneğinde amaç, dilde saflaşmayı sağlayarak rahat söyleyişi bulabilmektir. Saf şiirde siyaset ve toplumcu görüşler şiirin dışında bırakılmıştır. Masal, rüya, mit, zaman gibi düşsel temaların yanı sıra aşk, ölüm, ayrılık, yalnızlık gibi bireysel temalar da bu şiirlerde sıklıkla işlenmiştir. Saf şiir sanatçıları, şiirselliği sadece ölçü ve kafiyenin gücünde değil imgelerin yeniliği, tazeliği, şiirde seçtikleri kelimelerin oluşturduğu ses ve uyum zenginliğinde aramışlardır. Öncülüğünü Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim’in yaptığı saf şiir anlayışının oluşmasında Fransız edebiyatında ortaya çıkan sembolizm akımının etkisi vardır. Sembolizm, şiirde gerçekçiliği savunan parnasizm akımına bir tepki olarak XIX. yy.ın sonlarında ortaya çıkmıştır. Sembolist sanatçılar, şiirde kendi izlenimlerine ağırlık vermişler; biçimi, anlam kapalılığını, ahengi, müzikaliteyi her şeyden üstün tutmuşlardır. Duyguları kelimelerin ses değeriyle sezdirme, onların şiirlerinin başlıca özellikleridir. Dış dünyadan algıladıklarımız sembolizme göre dış gerçekliğin kendisi değil onlarla ilgili birtakım izlenimlerdir. Bu da kişiden kişiye değişen bir olgudur. Bu durum şairin algılarını kendi iç dünyasına çevirmesini sağlar. Ancak onlar iç dünyalarını simgelerle anlatmışlardır. Açıklığa değil kapalılığa, anlatmaya değil sezdirme ve telkine yönelmişlerdir. Charles Baudelaire (Şarl Bodler), Arthur Rimbaud (Artür Rembo), Paul Verlaine (Pol Verlen), Stephane Mallarme (Stefan Malarme), Paul Valery (Pol Valeri) dünya edebiyatında sembolizmin öncü isimleridir. Türk edebiyatında ise Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas şiirlerinde sembolizm akımının etkilerinin görüldüğü sanatçılardır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, işlediği temalarla bu şairler arasında ayrı bir yer alır. Tanpınar, şiirlerinde insan ruhuna, özellikle bilinçaltına ve zamana yer verişiyle, romanlarında işlediği konulara yaklaşır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre; ’’Yahya Kemal, Türk şiirinde çok önemli iki şey gerçekleştirmiştir. Bunlardan biri, Tanzimat’tan beri büyük hızla gündelik fikirlerin basit bir propaganda aracı haline gelen şiiri, Batı’daki ‘’saf şiir’’ anlayışı ‘’doğrultusunda alelâdenin dışına çıkarması; diğeri ise, bunu yaparken kendisinden öncekilerden farklı olarak, sokaktaki insanın kullandığı dili büyük bir ustalıkla şiir dili haline getirebilmiş olmasıdır.’’
Ahmet Haşim, izlenimciliğin(empresyonizm) ve simgeciliğin(sembolizm) etkisinde, imgeye ve sese dayalı "katışıksız şiir" anlayışıyla, anlamdan çok kapalılığı yeğleyen özgün bir şiir geliştirmiştir, ona göre şiiri resullerin sözü gibidir. Ahmet Haşim'e göre şair, ne bir hakikat habercisidir ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişidir ne de yasa koyucudur. Şairin dili müzikle söz arasında, müziğe daha yakın bir dildir. Anlamını bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir.