Yedi Meş'aleciler ve Saf şiir

Saf Şiir Anlayışı ve Yedi Meş'aleciler

Bu görüşü savunanlarda sanat sanat içindir prensibi ile estetik tavır ön planda gelmektedir.
         Paul Valery ise daha ihtiyatlı davranır; "Daha çok anlam yüklü olan ve gündelik dilin taşımadığı ve taşımayacağı kadar çok müzik dolu bir söyleme duyulan bir tutku" biçiminde tanımlar.
Baudelaire "İnsan onu kendi düzeyine indirmeyi, ruhunu sorgulamayı, coşku anılarını geri çağırmayı ne kadar istese de, şiirin kendisinden başka bir amacı yoktur; bundan başka bir amacı olamaz, yalnız ve yalnız bir şiir yazma zevki için yazılmış olandan daha büyük, daha asil, şiir adına daha layık olabilecek bir şiir yoktur.(...) Şiir bilim ya da ahlakla bir tutamaz kendini, yoksa ölür veya gücünü yitirir; nesnesi gerçek değildir, yalnızca kendisine dayanır." ("Edgar Poe Üzerine Yeni Notlar")
        Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde özellikle 1930'lardan sonra şiirde ses güzelliğine önem veren, anlamı ve anlatmayı arka plana atmayı tercih eden şairleri anlatmak için kullanılır. Öncüleri Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar olmuştur. Yedi Meşaleciler de saf şiir anlayışı ile eserler vermişlerdir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, işlediği temalarla bu şairler arasında ayrı bir yer alır. Tanpınar, şiirlerinde insan ruhuna, özellikle bilinçaltına ve zamana yer verişiyle, romanlarında işlediği konulara yaklaşır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre; ’’Yahya Kemal, Türk şiirinde çok önemli iki şey gerçekleştirmiştir. Bunlardan biri, Tanzimat’tan beri büyük hızla gündelik fikirlerin basit bir propaganda aracı haline gelen şiiri, Batı’daki ‘’saf şiir’’ anlayışı ‘’doğrultusunda alelâdenin dışına çıkarması; diğeri ise, bunu yaparken kendisinden öncekilerden farklı olarak, sokaktaki insanın kullandığı dili büyük bir ustalıkla şiir dili haline getirebilmiş olmasıdır.’’
       Ahmet Haşim, izlenimciliğin(empresyonizm) ve simgeciliğin(sembolizm) etkisinde, imgeye ve sese dayalı "katışıksız şiir" anlayışıyla, anlamdan çok kapalılığı yeğleyen özgün bir şiir geliştirmiştir, ona göre şiiri resullerin sözü gibidir. Ahmet Haşim'e göre şair, ne bir hakikat habercisidir ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişidir ne de yasa koyucudur. Şairin dili müzikle söz arasında, müziğe daha yakın bir dildir. Anlamını bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir.

 

a). Yedi Meşale:

Cumhuriyet ‟in ilk yıllarında Muammer Lütfi, Kenan Hulusi, Sabri Esat, Vasfi Mahir, Cevdet Kudret, Yaşar Nabi, Ziya Osman Yedi Meşale adında bir grup kurarak, Yedi Meşale adında bir de kitap yayımlarlar. Aynı yılın ilerleyen günlerinde, Meşale isminde sekiz sayı çıkan bir dergiyi yayın hayatına sokarlar. Ancak bu derginin kapanması üzerine Yedi Meşale topluluğu dağılır. (Tuncer; 1994, 3).23

YEDİ MEŞALECİLER

   Edebiyatımızda 1930'lara gelindiğinde yeni bir yazın çığırı açmak girişimiyle karşılaşılır. Milli Edebiyatçıların sığlıklarına, gerçekçilikten uzak memleketçiliklerine bir tepkidir bu. Yazın tarihimize Yedi Meşaleciler adıyla geçen bu topluluğun amacı, Hececilerin elinde tıkanan Türk şiirini yeni ufuklara açmaktı.

Şiirlerini Yedi Meşale adlı bir kitapta toplayan Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Vasfi Mahir Kocatürk, Ziya Osman Saba, Cevdet Kudret Solok, Kenan Hulusi Koray ve Muammer Lütfi Bahşi adlı gençlerin oluşturduğu bir harekettir. Yedi Meşaleciler hareketini başlatan bu gençlerin kimi lisede kimi üniversitede öğrencidir. Topluluğa ad olarak Yedi Kollu Şamdan, Yedi Dağın Çiçeği, Yedi Veren Yedi Ses, Yedi Yıldız gibi isimler düşündükten sonra Yedi Meşaleciler ismine karar verirler. Servet-i Fünun Dergisi'nin 22 Mart 1928 tarihli sayısında Yedi Meşale isminde bir kitap çıkaracaklarını ilan ederler. Kitap Nisan ayında piyasaya çıkar ve büyük ilgi görür. Kitaba yazılan önsözde edebi alanda neler yapacaklarını anlatılır. Kitapta her ismin bir bölümü bulunmaktadır:

•           Sabri Esat Siyavuşgil: Kukla Oyunu

•           Yaşar Nabi Nayır: Şairin Bahçesi

•           Vasfi Mahir Kocatürk: Dağların Derdi

•           Ziya Osman Saba: Sebil ve Güvercinler

•           Cevdet Kudret Solok: Cenaze İlahisi

•           Kenan Hulusi Koray: Denizin Zaferi

•           Muammer Lütfü: Dante'nin Ruhuna

Ahmet Haşim, iki ay sonra çıkan Meşale Dergisi'nde onları destekler. 1935'lere kadar hemen hemen aynı düşünceleri sürdüren Yedi Meşaleciler daha sonra kendi sanatsal kimlikleri doğrultusunda ilerlemişlerdir. Yedi Meşalecilerin ortak bir kitap yayımlamalarının nedeni "Memleketimizde son edebî cereyanları gösterecek toplu bir eser vücuda getirmek" arzusudur. Yedi Meşaleciler, eski kuşağın kendilerini küçümsemesine başkaldırmak istemişlerdir. Türk Edebiyatının asırlarca doğu edebiyatını, Tanzimat'tan sonra da Batı edebiyatını taklit ettiğini öne sürerek artık kendine dönme vaktinin geldiğini öne sürerler. Yedi Meşalecilere göre Türk Edebiyatı'ndaki asıl eksiklik, canlılık, samimiyet ve yeniliktir. Ferdi duygulardan uzaklaşılması gerektiğini savunan Yedi Meşaleciler bunları eserlerine yansıtamadılar.

Yedi Meşaleciler, Milli Edebiyat şairlerine ve Beş Hececilere tepki olarak bu akımı oluşturmuşlardır. Yalın, kolay anlaşılır, düz anlatımlı, milli temalarla dolu bu şiir anlayışına karşı çıkmışlardır. Yedi Meşalecilerin şiir beğenilerine Faruk Nafiz Çamlıbel ve Necip Fazıl Kısakürek hâkimdir.  Bu grup artık ne olduğu çok da açık seçik belirtilmeyen ancak Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şiir anlayışlarına yakın duran ve bunların devamı olduğunu gösteren şiirler yazıyorlardı. Bu sanatçılara göre şiir hiçbir fikir ve ideolojinin hizmetinde kullanılamazdı. Gerçek şiir, sanat için yazılan, samimi ve yenilik dolu olan şiirdir.

        Yedi Meşale’nin Mukaddimesi: “Bu eser size her türlü müşkülata rağmen yalnız sanat aşkıyla çalışan birkaç gencin bir senelik edebi mahsulünü takdim ediyor.” diye başlar.

Mukaddimede gençler, kendilerinin de zamanla önemsiz kalacaklarını, buna rağmen taklitçi edebiyattan kurtulmak için vazifeye atıldıklarını belirtirler.

         1928'de çıkardıkları ortak bir kitabın önsözünde: "Yazılarımızı müşterek neşretmemizin sebebi, memleketimizde son edebi cereyanları gösterecek toplu bir eser vücuda getirmek arzusudur. Yazılarımızda ne dünün mızmız ve soluk hislerini, ne son zamanların renksiz ve dar Ayşe, Fatma terennümünü bulacaksınız. Biz her şeyden evvel duygularımızı başkalarının manevi yardımına muhtaç kalmadan ifade etmeye çalıştık." Diyen Yedi Meşaleciler, tıpkı, Edebiyat-ı Cedide'ye karşı çıkıp Edebiyat-ı Cedide'nin kanatlan altına sığınan Fecr-i Aticiler gibi, edebiyatımızda fazla etkili olamadılar.

"Canlılık, samimiyet ve daima yenilik" sözcükleriyle özetledikleri girişimleri, temelde bu üç ilkeden de yoksundu. Hece ölçüsünden yola çıktılar, biçimde bir yenilik getirmediler. Özde ise Verlaine, Mallarme, özellikle de Baudelaire gibi Fransız ozanlarını örnek aldılar. Yeni bir dünya görüşüne dayandıklarını söylemek de olanaksızdı.

       Kendi kuşağını "müstakbel abidenin malzemesini hazırlamış rençberler" olarak gören ve gençlerin "ellerindeki hazır malzeme ile yeni şaheserler yaratacaklarına" inanan Yusuf Ziya Ortaç da onlardan umudu kesti. 1928'de Meşale dergisi kapanınca topluluk dağıldı. Sanatçılar, kendi istek ve yeteneklerine göre çalışmalarını sürdürdüler. Kenan Hulusi, zaten "mensure"ciydi, öyküye yöneldi; Muammer Lütfi yazından uzaklaştı, ötekilerse değişik yazın alanlarına kaydılar. Yalnız Ziya Osman Saba şiirde direndi.

Bu şairler içinde Cevdet Kudret, Baudelaire'e bağlı görünür, Sabri Esat, Fransız izlenimcilerinin daha aydınlık, daha kesin bir uzantısı gibidir, Ziya Osman ile Yaşar Nabi ise daha yerlidir.

Sıradaki Knu: Saf Şiir Anlayışı

Test Çöz