Mehmet Resul'ün İfadesi

 

Hani Kasabasında Sâkin Muş Mültecilerinden Mehmed Resul'un Zabtedilen İfâdesi.

Fî 2/23 Mayıs sene [1]332

– İsim ve şöhretin, mahall-i vilâdetin, sin ve san‘atın söyler misin?

– İsmim Mehmed Resul, pederimin ismi Abdurrahman Çavuş, sinnim on sekizdir. Muş kasabasının Süflâ mahallesindenim. Şimdi Muş'un istîlâsı üzerine ilticâ’en Hani kasabasında bulunuyorum. San‘atım yokdur, askerim.

– Muş'dan ne vakit çıkdın; bu kasabaya ne zaman geldin?

– Muş'dan firâren on iki gün mukaddem buraya ilticâ etdim, ya‘nî on iki gündür burada bulunuyorum.

– Şimdi sizden her ne su’âl edersem hakîkat dâ’iresinde artık-eksik olmayarak cevâb vereceğinize yemin eder misiniz?

«Evet ederim ve sâdıkâne hakîkat dâ’iresinde söylerim» demesiyle emr-i tahlîfi icrâ kılındı.

Hani Müdîri

İsmâil

– İfâdenize bakılırsa Muş'un Ruslar tarafından istîlâsından sonra Rus arasında kaldığınız anlaşılıyor. Oralarda gerek Rusların, gerekse Ermenilerin ahâlî-i İslâmiyye hakkında ne tavır ve hareketde bulunduklarını ve ne gibi mu‘âmele yapdıklarını, bize îzâh etmeniz lâzım gelmişdir. Görüp bildiğin ne ise hakîkat dâ’iresinde söyle.

– Ben esâsen Muş ta‘lîmgâh depo taburunda müceddeden kaydedilerek 15 Kânûn-ı Evvel sene [1]331 târîhinde Liz'e gitdik. Orada bir müddet harb etdik. Kânûn-ı Sânî [1]332 evâsıtına doğru Bulanık kazâsının Betlepo [Bitlu] karyesi civârında Ruslar ve Ermeni çeteleriyle vukû‘ bulan harbde sol ayağımdan mecrûh düşerek Liz'e geldim. O sırada birinci def‘a Hınıs istikâmetine yürünmesine, ikinci def‘a Muş Şerayçün mevki‘inde sâbit etmesi ve mukâvemet edemediği sûretde Bitlis cebhesine çekilmesine dâ’ir müfreze kumandanlığına emr geldi. Mevcûd kuvvet, ta‘arruz eden düşmana mukâvemet edemediği cihetle Bitlis cebhesine doğru bütün mevcûd kıta‘ât-ı askeriyye ile hareket etdik. Hüsn-i Gülân sırtlarına geldiğimizde yaralı olduğum için askerin sür‘at-i seyrine iştirâk edemediğimden geri kaldım. Diğer üç nefer asker de hastalanarak, gidemeyip benimle kaldılar. Derhâl arkadan yetişen düşmandan sekiz kişi bizi tutdular. Evvelâ benimle kalmış olan askerlerden Harputlu Hüseyin nâmındaki neferin gözlerini çıkardılar ve merkûma hitâben "Kalk bak bakalım! Osmanlı askeri var mıdır, geliyorlar mı?" dediler ve dereye çekip kurşunla öldürdüler. Sonra arkadaşlarımdan ismini bilemediğim diğer bir neferin vücûdunun bir yanının derisini yüzdüler ve çanta şeklinde yanına sarkıp ellerini sokarak merkûma da "Sen de elini sok bakalım. Bu çantada Sultân Reşadın parası var mıdır?" diye bir takım hakâretden sonra merkûmu da öldürdüler. Üçüncü bir arkadaşımı dahi yere yatırıp zekerini keserek ağzına koydular. "Boru çal! Size Osmanlı askerinden imdâd gelsin" diyerek o vaz‘iyette merkûmu da şehîd ettiler. Nöbet bana geldi. Ben dikkatle tedkîk etmekde olduğum için içlerinden üçünü tanıdım. Birisi Muş Ermenilerinden ve Muş'un Çakar mahallesinden Keşîş oğlu Aram, ikincisi Muş'un Baş mahallesinden Bağdasar Gürüp oğlu Aleksan, üçüncüsü yine Muş'un Baş mahallesinden Avukat Hırant [Helikat] Efendi oğlu Hırant idiler. Diğer beşi de Rus askeri idiler tanıyamadım. Bu sekizi birden bana geldiler, "İşte bak bütün İslâmların hâli ve netîcesi böyle olacakdır" dediler ve beni alıp bir dereye götürdüler. Ateş yakdılar, ateşlere kızdırdıkları tüfenk şişiyle yirmi dört yerimden beni dağladılar. Feryâd edip ağlıyordum. O sıra bir Rus askeri arkadan yetişdi ve beni ellerinden aldı ve bir tarafa çekdi. Kulağıma gizli olarak "Ben Müslümanım Kazan şehrindenim. İsmim dahi Abdülmelik'dir. Korkma seni kurtarırım" dedi ve merkûm neferle birlikde mezkûr sekiz kişi berâber oldukları hâlde, olduğumuz dereden hareket etdik. Arkadan yüz nefer kadar Rus Kazağıyla Ermeni çetesi efrâdı gelip bize iltihâk etdiler. Muş istikâmetine doğru yürüdük. O tarîk kapalı ve berfle mesdûd olduğundan hatt-ı hareketi Til karyesine çevirdiler. Yolda tahmînen sekiz yüz kadar erkek, kadın, çoluk çocuk muhâcirîne tesâdüf etdik. Gerek Kazaklar, gerek Ermeniler hemen kurd gibi bu muhâcirîn içine saldırdılar. Kimisinin kafasını, kimisinin kollarını, kimisinin burun ve kulağını kesmek sûretiyle ve envâ‘-i fecâyi‘ ile bu zavallıları doğradılar. Bir ferd kurtulamadı. Olduğumuz dere kan deryâsı kesdi. Oradan geçip akşam Til karyesine vâsıl olduk. Evvelce durmuş oldukları Muş sancağının Akçan nâhiyesine merbût Karameşe karyesi ahâlîsinden iki İslâm kadınını Ermeniler berâber getirmişlerdi. Bu kadınları ortaya getirdiler. Her ikisi dahi hâmil idiler. İki Rus neferiyle iki Ermeni geldiler. Kadınların karınlarındaki çocukların oğlan veya kız olduğuna dâ’ir iki mecidiye üzerine bahsetdiler. Kadınların karınlarını fecî‘ bir sûretde kama ile yardılar birisinin karnından bir oğlan çocuğu çıkdı. Diğerinin karnındaki "mudga" olduğu için anlaşılmadı ve bunun üzerine birçok da münâkaşa etdiler. Aradan beş dakîka geçdi. Dört Rusla altı Ermeni ki cem‘an on nefer ortaya altı İslâm kızı getirdiler. Bu Ermenilerden birisinin Muş'un Ziyâret karyesi ahâlîsinden olduğunu tanıdım. Fakat ismini bilemiyordum. İşte bunlar mezkûr altı kızı bir saf üzerine dizdiler. Bir Rus zâbiti geldi. Bu kızlardan birisini intihâb edip götürdükden sonra, neferâta kalan beş kızın ayaklarındaki donlarını çıkardılar. Kızlara “Namaz kılacaksınız” dediler ve cebren rukû‘a vardırdılar ve kızlara beş nefer birden arkadan fi‘l-i şenî‘ icrâ etdiler ve içlerinden Kazaklar yanlarındaki Ermenilere hitâben ve beni irâ’e ederek "Bu askere anlatınız; İslâmların namâzı böyle midir? İşte bütün elimize geçen İslâmlara böyle yapacak ve böylece namâz kıldıracağız" dediler. Ermeniler de Türkçe bana tercüme ve tefhîm etdiler. İşte bundan sonra üç gün üç gece mezkûr Til karyesinde kaldık. Arasıra gizli olarak arzetdiğim Kazan şehirli Abdülmelik nâm İslâm nefer bana birer parça ekmek veriyordu. Gerek yaralarımın acısından, gerek açlıkdan bî-tâb düştüm. Dördüncü gece merkûm Abdülmelik bana "Artık seni bundan fazla himâye edemem. Çünki bir İslâmı saklamak en büyük cinâyet addolunur. Korkarım. Kaçabilirsen kaç" dedi. Gecenin sâ‘at altısında bir takrîble kaçdım. Şafak vakti Kazan karyesi tepesine vâsıl oldum. Köy içinde bir vâveylâ ve feryâd işitdim. Biraz istirâhatdan ve ortalık tamamıyla ziyâlandıkdan sonra köyün içine bakdım. Rus askeri ve Ermeni çeteleri karışık olarak köy halkını katl ve ihrâk etmekde olduklarını gördüm. Korkumdan bir tarafa hareket edemeyerek bir taşın arkasına gizlendim. Akşama kadar kaldım. Geceleyin tekrâr yola devam etdim. Oroman karyesine gitdim. Orada kendilerini mukâvemetle kurtaran muhâcirîne iltihâk etdim. Elli gün kadar orada mahsûr kaldık. Nihâyet mücâhidînden Muşlu Hacı Musa Bey'in etrâfımızdaki düşmana yapdığı bir ta‘arruzun bahşetdiği fırsatdan bi'l-istifâde oradan çıkdık. Hafrit tarîkiyle Sason kazâsına ve oradan da kemâl-i sefâletle işte buraya geldim. Tesâdüf etdiğim hâlât bundan ibâretdir. Hak ve hakîkat vechile söylüyorum.

– İlk def‘a tutulduğun yerde seninle berâber bulunan üç nefer askerin isimlerini bilemez misin?

– Hayır bilemem. Yalnız birisinin Harputlu Hüseyin olduğunu bilirim.

– Vücûdunuza vurulan dağlar hâlâ belli midir?

– Evet kâmilen belli ve meydândadır. İsterseniz mu‘âyene edebilirsiniz.

– Rus ve Ermenilerin bu kadar şiddet-i mezâlim ve fecâyi‘ine karşı sizin halâsınız nasıl oldu?

- Arzetdim ya. Beni de arkadaşlarım gibi dağlamak sûretiyle öldürecekleri sırada Kazanlı Abdülmelik yetişdi, sevk-i İslâmiyetle beni kurtardı.

– Daha başka bir bildiğiniz var mı?

– Hayır bundan ibâretdir. Bu mezâlimi bilmeyen yokdur. Taharrî olunursa benim gibi birçok bu girdâb-ı zulm ve i‘tisâfdan kurtulabilmişler bulunur. Benim dört günlük meşhûdâtım bu kadardır.

– İfâdenizi serâpâ okuyorum dinle, muvâfık ise mühürle.

– Dinledim muvâfıkdır. Mührüm yok, imzâ ederim.

Fî 23/24 Mayıs sene [1]332                       Hani kasabasında mültecî Muş'un Süflâ mahallesinden

                                                                                   Mehmed Resul bin Abdurrahman Resul

 

Hani Müdîri

İsmâil   

 

Fî 23/24 Mayıs sene [1]332

Hani Nâhiyesi SüvârîTahsildârı          Hani Nâhiyesi Jandarma Takım Kumandan Vekîli

              M. Tevfik                                                                             Nûri

 

Hani'de Muş Sâbit Jandarma Tabur Kâtibi

                        M. Celâleddin

               İşbu evrâk tarafımızdan tanzîm edilmişdir.

Fî 24 Mayıs sene [1]332

Hani Nâhiyesi Müdîriyeti

Test Çöz