"Bir toprak parçası üzerinde, bir otorite altında yaşayan insan topluluğuna devlet denir."
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal
bir hukuk Devletidir."
Türkler için söylenen "Kırk Türkü bir araya getirirseniz devlet kurar." Sözü esasında çok önemli bir tespittir. Türkler tarihlerinde devlet mekanizmasının yıkıldığı anlarda diğer milletlere göre çok daha kısa sürede toplanmış ve yeniden güçlü devletler kurmuşlardır. Göktürk-Karahanlı-Gazneli-Selçuklu-Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti devletlerinin kuruluşlarına bakarsak bunu görürüz.
Büyük mekanizmanın yıkılmasının ardından önce daha küçük ölçekli mekanizmalar kuran Türkler hemen ardından yine güçlü büyük bir mekanizmayı kurmayı başarmışlardır.
Bu kurulan küçük beyliklerin aslında halkı ayrıştırmadığı, halkın birleşerek güçleneceklerine olan geleneksel inançlarının etkisiyle doğal bir biçimde birliğe doğru yöneldiklerini görürüz. Beyliklerin onları yöneten beylerin direnmesine rağmen Osman Gazi ve ardılları etrafında toplanması ile 1919 da Anadolu halkının Mustafa Kemalin arkasında toplanması aynı sağduyunun sonucudur.
Türk milleti fedakâr bir millettir ve devlet olmanın önemini iyi bilir.
Çeşitli Türk halk edebiyatı ürünlerinde verilen bir araya getirilen okların kırılamayacağı benzetmesi bu halkın birlik fikrini çok uzun yıllar önce kazandığını gösterir.
Dilimizde bununla ilgili birçok atasözü ve deyim vardır. "Birlikten kuvvet doğar.", "Bir elin nesi var iki elin sesi var." Halka katılanın gönlü tok, Halktan ayrılanın yüzü yok."," Halkla birlikte kara gün bayramdır." "Halka birlik, kuşa kanat.", "Cemaatle atılan taş uzağa düşer." "Cemaat kazanı ateşsiz kaynar." "Bir gemiyi iki reis batırır."
"Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Mustafa Kemal"
Kalabalıkların devlet kurabilmesinin birinci şartı birlik olabilmekten geçer.
Birlik olabilmenin de ilk şartı fedakârlıktır. Fedakârlık birleşik bir kelimedir. Elde edeceği bir takım kazançlar uğruna elindeki değerlerden, mal ve mülkten, zenginlikten hatta hayatından vazgeçebilmektir. Türk Dil Kurumu bu kelimenin yerine özveri kelimesini önermiştir. Her ne kadar aynı anlama gelmese de
Eğer bir coğrafyada yaşayan halk bir devlet kuracak iradeyi göstermişse onun önünde hiçbir kuvvet duramaz.
Anayasa bu anlamda devletin yapısını da çizer.
Devlet çatısı oluşturulduğunda ortaya üç temel bakış açısı çıkar.
1- Devlet birey için kurulur. Görevi bireyin mutluluğunu, güvenliğini, sağlığını, refahını vs. sağlamaktır. Devlet bireyi ve onun haklarını güçlü biçimde koruduğunda kendini de korumuş olur.
2- Devlet her şeyin üzerindedir. Devletin bekası için birey her türlü özveriyi(fedakârlığı değil) göstermek zorundadır. Bunun için devlet adına bireyin her türlü hakkı iptal edilebilir, azaltılabilir. Hak yoktur vazife vardır. Bireyler devleti her ne pahasına olursa olsun koruyarak kendilerini de korumuş olurlar.
3- İdeolojik veya dini devletlerde ise devletin birinci görevi ideolojiyi veya dini korumaktır. Bunu yaparak hem kendini hem de devleti korumuş olur. Bireyin mutluluğu ve devletin bekası ideolojinin veya dinin varlığı ve devamına bağlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti 1923-1946 arasında devlet merkezli ikinci modelle yönetilmiştir. 1946-1961 arasında devlet merkezli modelden vazgeçilmeden Atatürkçülüğün bir ideoloji haline getirilmesi süreci yaşanmıştır. 1961 den sonra ise liberal-bireysel bakış açılı devlet modelinin de eklenmesiyle ortaya ilginç örneğine az rastlanır karmaşık bir devlet yapısı oluşmuştur.
Bu modelde devletin bir takım unsurları, milliyetçi kadrolar ve partiler devletçidir ve devleti ne pahasına olursa olsun korumayı kendine vazife bilmiştir. Diğer bir takım devlet unsurları, silahlı kuvvetler ise Atatürkçülüğü koruyarak devleti ve bireyi koruyacağına tam bir inanç içindedir. Yine bazı kurumlar, ekonomik çevreler, sivil toplum örgütleri, bazı siyasi partiler ve dini inançlarını liberal düzen içerisinde daha serbest yaşayacağına veya özgür ortamlarda istediği bir başka düzen için daha iyi faaliyet gösterebileceğine inanan bazı cemaatler bireysel devletin savunuculuğuna soyunmuştur.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletçi, Atatürk ideolojisine sıkı sıkıya bağlı liberal bir devlettir.
Sıkıntılarımız büyük ölçüde bundan kaynaklanmaktadır. Türkiye devlet anlayışında revizyona gitmeli daha sade, anlaşılır ve paylaşılabilir bir yapıda karar kılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin fikri kurucusu Ziya Gökalp'ın en büyük özelliği fikirlerinde sık sık düzeltmeler yapabilmesi, gerçekçi ve faydacı düşünmesi gerektiği zaman tereddüt etmemesiydi.
Şu anda yapılacak en kötü iş bu karmaşık yapıyı devam ettirmektir. Bu ülkemizi parçalanmaya götürecektir.
Düzeltme nasıl yapılabilir. Anayasayı hazırlayan akılların sözleşmeyi hazırlarken tüm verilerden faydalanarak sözleşmede devletin çatısını yeniden belirlemelidirler. Devletçi olabiliriz. Liberal olabiliriz. İdeoloji devleti olabiliriz. Ama mutlaka karar vermeliyiz. En kötü karar şu anki kararsızlığımızdan daha iyidir.
Batılı devletler liberaldir. Bunda bir kuşkuları veya kararsızlıkları da yoktur. Rusya Sosyalizmden ayrıldıktan sonra ekonomide liberalizme kesin bir geçiş yapmıştır.
Burada demokrasiden bahsetmiyorum. Çünkü o kurulan devleti yönetme şeklidir. Siz liberal anlayıştaki bir devleti krallıkla da yönetebilirsiniz. Ya da Rusya da olduğu gibi yarı diktatör bir anlayışla da yönetebilirsiniz. Çin de olduğu gibi parlamenter bir sistem oluşturmadan da liberalizmi yürütebilirsiniz. Ama önce karar vermelisiniz. Türkiye çok partili hayata geçtiği 1946' dan bu yana sistemi olmayan bir devlettir.
Bunun sebeplerini ortaya koymak ve çözüm çareleri üretmek şarttır.
Türkiye devletinin tanımını yeniden yapmalıdır.
Mehmet Murat GÜVEN